Baba, eş, devlet adamı olarak Peygamberimizi örnek alalım

TAKİP ET

Konsun, yine, pervazlara güvercinler, 'Hû hû'lara karışsın Âminler. Mübarek akşamdır, Gelin ey Fâtiha'lar, Yâsin'ler! demişti ya Arif Nihat Asya ...

Konsun, yine, pervazlara güvercinler, ‘Hû hû’lara karışsın Âminler. Mübarek akşamdır, Gelin ey Fâtiha’lar, Yâsin’ler! demişti ya Arif Nihat Asya, işte bugün, ‘Fatiha’ ve ‘Yasin’lere en çok ihtiyaç duyduğumuz gün. Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V)’in dünyaya teşrif ettiği Rebiülevvel ayının 12. gününü her sene Mevlid Kandili olarak kutlarız. Mevlid Kandili’nde ne yapmalı, nasıl ibadet etmeli? Ömer Tuğrul İnançer Hoca’yla Mevlid Kandili’ni nasıl idrak etmemiz gerektiğini konuştuk. “Namazımızı her zaman kılalım, Kuranımızı her zaman okuyalım” diyen İnançer, Peygamberimizin hayatını öğrenerek o geceyi en güzel şekilde değerlendirebileceğimizi belirtti. İnançer, “Onu tanırsak, Allah’ı da tanımış oluruz” diyerek, sünnetleri sadece ibadetlere sıkıştırmak yerine, hayatımıza da yerleştirmemiz gerektiğinin altını çizdi.

Peygamber Efendimiz’in dünyaya teşrif ettiği günün yıl dönümü olan Mevlid Kandili bize nasıl bir mesaj veriyor Hocam?

Sevinç mesajı veriyor. Hz. Peygamberin madde halinde gelişi ve vazifesine başlayışı, bizi nefsimizin yoluna gitmekten alıkoyup, doğru yola ilettiği için en büyük sevincimiz oluyor.

Ömer Tuğrul İnançer

Bu mübarek geceyi nasıl idrak etmeliyiz peki?

Dinimizi ibadetler zincirinden, emir ve yasaklar mecmuasından ibaret anladığımız ve günlük hayata intibak ettirmediğimiz için algılamada büyük noksanlarımız var. Peygamberin sünnetleri Allah’ın emirlerine aykırı olmayacağı için, günlük hayatımızda sünnete riayet ederek, bu sevinci davranış biçimimize intikal ettirmemiz gerektiğini anlamılıyız öncelikle. Bize düşen Peygamberi sevmek. Kişi sevdiğinin hali ile hallenmek durumundadır. Dolayısıyla sünneti, abdestin, namazın sünnetleri diye sadece ibadetlere sıkıştıramayız. Baba olarak, eş olarak, arkadaş olarak, devlet reisi olarak ne yapmamız lazım geldiğini onun hayatından öğrenip, günlük hayatımızda tatbik etmemiz lazım.

Mesela lokantada hanımın sandalyesini çekip ona yer göstermek veya arabaya binerken kapısını açmak centilmenlik deniliyor. Ben niye gayrimüslim sıfatı olan centilmenliği takınayım? Hz. Aişe validemizin naklettiğine göre, Hz. Peygamber zevcelerinden birinden su istediği zaman, “Önce bir yudum sen iç” diyor, sonra kabı aldığında zevcesinin dudağının değdiği yeri kendi ağzına getirerek suyu öyle içiyor. Bu nasıl bir nezaket, nasıl bir incelik? Centilmenlik kavramı bu inceliği kavrayabilir mi?

NEZAKETTE DE ÖRNEK İNSANDI

Peygamberimizin yaşamını örnek almanın böyle geceleri idrak etmek için önemli fırsatlar olduğunu mu söylüyorsunuz?

Hz. Peygamberin hal ve davranışlarına bakarsak, en centilmen dediğimiz kişiler yanına bile yaklaşamaz. Hayber Gazvesi’nden dönerken, Safiye validemiz deveye binmekte zorlanırken, yere eğilip dizini uzatıyor, “Dizime bas, deveye öyle bin” diyor. Bu, kapıyı açmaktan, lokantada sandalye çekmekten çok daha ince bir hareket değil mi? Yine Hz. Aişe validemiz naklediyor, “Resulullah hiçbirimizden bir şey istemezdi, hep sorardı, ‘yemek yiyelim mi, su içelim mi’ derdi.” Ama biz, “hanım su getirsene” diyoruz. “Ben çocuğumu beşikte uyurken severim, hiç kucağıma almam” diyen bir sürü baba var. Halbuki Resullullah torunlarını sırtına bindirip deve taklidi yapıyordu. Böyle bir şeyi biz yapıyor muyuz? İşte bu dünya hayatında ona ne kadar benzemeye çalışırsak, ki bunu evvela hayatını öğrenerek yapabiliriz, efendimizin doğum günü sene-i devriyesinde esas bizim almamız gereken mesaj budur.

AKIL ‘NASIL’I SORAR, GÖNÜL ‘NEDEN’İ SORAR

Tefekkür boyutu var bir de, “ben kimim, neyim, niçin bu dünyaya geldim”, böyle geceler buna vesile değil midir?

Dünyanın yaratılmasıyla ilgili birçok teoriye kafa yoruyoruz, nasıl yaratıldığını bulmaya çalışıyoruz. Kimse dünyanın neden yaratıldığını sormuyor. Akıl ‘nasıl’ı sorar, gönül ‘neden’i sorar. O gönüle sahip olmak için de tefekkür etmek lazım.

Neden Mevlid Kandili’ni kutlamalıyız o zaman?
Kainatın yaradılış sebebi olan Hz. Peygamberin, bizim şu anda yaşadığımız dünya hayatına gelişini kutlamamak abes, kutlanması sorulacak bir şey değil. Ayrıca efendimizin ahirete doğumu da yine aynı tarihte, yani Rebiülevvel ayının 12’sinde gerçekleşmiştir. Dünya ve ahiret geçici yerlerdir. Ebedi hayat vardır esas. Biz ana rahminde ölüp, dünyaya doğarız. Belli bir müddet dünya hayatımız devam eder, sonra ahirete doğarız. Ahiretin süresini bilmiyoruz ama oluş halini biliyoruz, kıyamete kadar sürecek. Kıyametin ne zaman kopacağını Allah biliyor. Yani bir dünya hayatı bir de ahiret hayatı var. Ahiret hayatında yaşayanlar da aynı gece efendimizin ahirete doğumunu kutlarlar. Bunu pek bilmeyiz. Biz ahirette de Mevlid Kandili yapacağız inşallah.

YAPMADAN DÜŞÜNMEK, KURU KURUYA HİNDİLİKTİR

Günümüz insanı tefekkürü anlayamadığı için mi buhranda? Düşünmeyi beceremiyoruz ve hayatımızın anlamını bulamıyoruz. Bunun yolu yöntemi var mı?

Nasreddin Hoca’nın hindisi gibi oturup da düşünmek, hindilikten ileri geçmez. Bize sadece “ne düşündün, ne bildin, ne hissettin” gibi sualler sorulmayacak. “Ne yaptın” diye sualler sorulacak. Dolayısıyla oturup düşünmek yetmez, ‘yapmak’ lazım. Çünkü ayeti kerime “Siz Allah’tan ittika ederseniz, ondan utanır, onun rızasını kaybetmekten korkar, onu üzmekten rencide etmekten çekinirseniz, sizin öğreticiniz Allah olur” diyor. Resulullah Efendimiz bu ayeti açıklarken, “Siz bildiğinizle amel edin, Allah bilmediğinizi öğretir” diyor. Öğrenmenin yolu mektebe gitmek, hocaya gitmek, özel ders almak, kitap okumak değildir, yapmaktır. Siz terliyken soğuk su içmenin zararlı olduğunu bilip de içiyorsanız, demek ki o bilgi bir işe yaramıyor. Ne zaman ki hiç içmezseniz, artık o bilgi olgu haline gelmiştir. O zaman değerlidir. İşte tefekkür böyle olacak. Benim Yaradıcıma kulluk yapma borcum var, bunu düşündüm ve buldum. Buldum ama hiç ibadet etmiyorum. Bir işe yaramaz. Yani fiil lazım. Evvela yapacağız, sonra nasıl yaptığımızı düşünürüz. Yapmadan düşünmek, kuru kuruya hindiliktir.

GÖNLÜN MÜ İSTİYOR, NEFSİN Mİ?

Bazen düşünmek de insanı bir takım sapkın fikirlere götürebiliyor.

Yanına ameli koyamadığımız için mi böyle oluyor?

İşte o düşünce değil, şeytanın kandırmasıdır. Hakiki düşünce, hakiki teefekkür böyle bir şey yapmaz. Çünkü tefekkür sadece akılla yapılmaz, içine gönül de konur. Ne kadar lezzetli yemek yaparsanız yapın, içine tuz koymazsanız olmaz. İşte o tuz katmak, ibadettir. Şeytan gönle musallat olmaz, ama akla olur. Tabi gönülle nefsin ayrımını yapabilmek yetisine de erişmek lazım. “Gönlümden böyle geldi” diyerek, nefsimizden gelen şeyi de yapabiliriz.

BEŞERLİK MÜKEMMELLİK DEĞİLDİR

Hocam peki yaşadığımız sıkıntılarla nasıl başa çıkacağız? Bu konuda Peygamber Efendimizin yolunu nasıl takip etmeli?

Her şeyden önce tevekkül sahibidir inanan biri. Veren de Allah alan da Allah dediğinde, verildiğinde miktarınca sevinir, alındığında da miktarınca üzülür. Beşerlik mükemmellik değildir. Mükemmellik zirvesinde sadece Allah olur. İnsanın mükemmelliği Resullulah Hazretlerine yakınlığı miktarıncadır. Bu yakınlık maddi ve manevidir. Hareketini de ona benzetmektir.

Kastettiğim, sadece şekil olarak benzemek değil. Hz. Peygamber beyaz giydi diye beyaz giymek, şekilcilikten ibarettir. Resulullah Finlandiya’da yaşasaydı beyaz mı giyecekti? Efendimiz beyaz giyinmiyor, iklime uygun giyiniyor. Bunu anlayamadığımız zaman beyazda kalırız. Aynı Resulullah Huneyn Gazvesi’nde koyu renkli ve kalın elbise giyiyor. Çünkü ocak ayı ve orası soğuk oluyor. Beyazda kalmamak, iklime uygun giyinmek sünnettir. Bunu öğrenebilmek için de Efendimiz’in hayatını tetkik etmemiz lazım. Çocuklar büyükleri taklid ederek bir şeyler yaparlar. Çocuk seviyesinde taklid etmek doğru, ama kocaman adam olunca, artık taklid etmek tefekkür etmeye mani olur.

ALLAH TERBİYELİLERİ SEVER

Güncel hayatında dinle ilgili bir şey yapmıyor, ama mübarek gecelerde içki içiyorsa onu bırakıyor, camiye gidiyor, vs. bunlar kurtarıcı olur mu?
Onun da değersiz olduğunu söylemeyelim. Hiçbir inancı olmasa, Müslümanların saygı gösterdiği bir şeye saygı gösteriyor. Eskiden bizim gayri müslim tebamız öyleydi. Benim çocukluğumda anneannemin kiracısı madam teyze vardı, Ramazan’da öğle yemeği yemezdi, yerse de mutfakta peynir, ekmek. Alt kattan yemek kokusu gelmezdi. Bu bir terbiye meselesidir. Allah terbiyelileri sever. Bir gayri müslimin bu davranışı ahiretteki azabını azaltır. Müslüman, fakat riayetsiz bir kişinin bu davranışı da ahiretteki azabını azaltır. Belki ilerde bir vesile olur.

RESULULLAH’I TANIRSAK ALLAH’I DA TANIRIZ

Sadece tefekkür mü edelim Mevlid gecesinde, bir ibadet filan yok mu önereceğiniz?

Hocaefendiler “mübarek gecedir, kaza namazı kılın” filan der. Her zaman kaza namazı kılın, Kuran okuyun, ama ben o gece, bir gönül rabıtasıyla Resulullah Efendimiz’in hayatıyla ilgili bir şeyler okunması, o okuduklarımız üzerinde düşünülmesi, örnek alınması ve davranış biçimimize intikal ettirilmesinin daha faydalı olduğuna inanıyorum. Mesela İslam Ansiklopedisi’nde ‘Mevlid’ maddesini okuyalım. Ben dünyanın her yöresini gezdim, Resulullah’ı kim tanıyorsa seviyor, kim sevmiyorsa tanımıyor. Kulaktan dolma, aleyhte bilgilere inanıyorlar.

Özel gecelerde o özel gecelerin fevzinden istifade ve o niyeti de belirterek, Efendimiz Hazretleriyle meşgul olmak, yeterince insana fayda sağlar. Çünkü Allah kitabında “Kim Resulullaha itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur” der. Buradaki ‘itaat’ kelimesini kaldırın, istediğiniz kelimeyi koyun, formül değişmez. Kim Resulullah’a isyan ederse, Allah’a isyan etmiş olur. Kim Resulullah’ı üzerse Allah’ı üzmüş olur. Kim Resulullah’ı öğrenirse, Allah’ı öğrenmiş olur. Çünkü Allah bizim cinsimizden değil. Yarattıklarının bütün cinsinden münezzehtir. Ama Resulullah beşerdir, kuldur. Onun hayatından örnek alabiliriz. Onu tanırsak Allah’ı da tanımış oluruz.


Ki̇ Hayat Allah Dünya