Birkaç yıldır bu köşede yazıyorum. Yazılarımda zaman zaman 11 Eylül saldırılarından bahsettim. Mesela geçen hafta, saldırılar henüz gerçekleşmişken eski İsrail başbakanlarından Ehud Barak’ın, BBC’ye çıkarak ABD’nin yeni savunma konseptini, ismiyle zikrettiğini, bunu garip bir biçimde Amerikalı yetkililerden bile önce yaptığını anlatmıştım. Başka bir yazımda beş MOSSAD ajanının saldırılardan önce Dünya Ticaret Merkezi’ni izlemeye başladığını, saldırılar düzenlendiğinde ise birbirlerine sarılarak dans ettiklerini anlatmıştım. Daha sonra bu kişiler ABD polisi tarafından şüpheli olarak yakalanmışlardı. Fakat yargılanmadan serbest bırakılmışlardı.
Bugün tam yirmi yıl olmuş, şöyle dört başı mamur bir “11 Eylül yazısı” yazma zamanı gelmiş.
Öncelikle saldırıyı gerçekleştiren “Müslüman teröristler” ile ilgili bazı enteresanlıklar var. FBI, eylemi 19 kişinin gerçekleştirdiğini söyledi. Fakat daha sonra bunların önemli kısmının hayatta olduğu, çoğunun Florida civarında yaşadığı ortaya çıktı. “Kim bunlar kardeşim? Afaki konuşma, isim ver.” mi diyorsunuz? Alın size isim: Dünya Ticaret Merkez’ine çarpan uçaklardan birinin pilotunun adı Waleed al Sheri idi. Adamın saldırılardan sonra çekilmiş fotoğrafları var. Saldırı şüphelilerinden bazıları adına haberleri olmadan çifte uçuş lisansı çıkarılmıştı. Bir kısmı ise daha önce pasaportlarını kaybetmişti. Lisansların çıkarıldığı yer Florida’ydı ve o dönem Florida valisi Jeb Bush’tu.
BBC, yaşayan 11 Eylül şüphelileriyle ilgili bir haber yapmıştı. Fakat aynı BBC, Salomon Brothers binası henüz çökmeden 22 dakika önce, binanın yıkıldığına dair haber yaptı. Üstelik haber sırasında bina, spikerin ardındaki ekranda ayakta gözüküyordu. Fakat 22 dakika sonra gerçekten yıkıldı. Bir başka garip yıkılma hikâyesi ise “Bina 7” ile ilgili. Dünya Ticaret Merkezi bünyesindeki 3. yapı olan Bina 7’ye herhangi bir uçak çarpmadı. Fakat sağa, sola devrilmeden, kendi kendine yıkılıverdi. Pek çok mühendis, bu yıkımın ancak patlayıcılar yardımıyla, kontrollü bir biçimde gerçekleşebileceğini söyledi.
Bu arada pek çok ulusal ve yerel TV, saldırıları canlı olarak yayınladı. Her biri New York’un farklı bölgelerindeydi, Dünya Ticaret Merkez’ini farklı açılardan görebiliyorlardı. Fakat ilginç bir biçimde bu TV’ler, saldırıları toplamda sadece 2-3 açıdan gösterdiler. Adeta ortak yayın yapıyorlardı. ABD kamuoyunda bu görüntülerin, daha önceden kurgulanıp TV kanallarına verildiği iddiaları dolaştı. Alman istihbarat uzmanı Andreas von Bülow, saldırıyı bir Hollywood aldatmacası olarak niteledi.
TV’lere çıkan kimi görgü tanıklarının, aslında aktör olduğu ortaya çıktı. Mesela Fox TV’ye çıkan Mark Humphrey… Nick Phelps ve eşi CNN’e çıkan evli bir çiftti. Fakat gerçek soyadlarının Sexton olduğu, New York’ta değil Florida’da yaşadıkları ortaya çıktı. Bu tür sahte haber üretiminde kullanılan oyunculara “Kriz Aktörleri” deniyor.
Yıkılan binaların çelik konstrüksiyonu incelendi ve nano termal parçacıklar tespit edildi. Bu parçacıklar sadece bazı özel patlayıcıların yapısında bulunabilecek şeylerdi. Ayrıca üç bin mühendis bir araya geldi; binaları taşıyan kalın çeliğin ve alüminyumun ancak özel patlayıcılar kullanılarak eriyebileceğini, uçak çarpmasının tek başına bu kadar etkili olamayacağını söylediler. Yeniden bir komisyon kurulup olayın daha detaylı biçimde tetkik edilmesini istediler. Fakat bu istek kabul edilmedi.
Peki, 11 Eylül’ü araştıran ilk komisyona ve soruşturmasına ne olmuştu? Komisyon başkanı Lee Hamilton, verdiği bir mülakatta ‘komisyonun başarısız olmak için kurulduğu’nu söyledi. Çalışmaya geç başlatıldıklarını, rapor oluşturabilmeleri için kendilerine çok kısa bir süre verildiğini, yeterli fonlarının da olmadığını söyledi. Komisyon üyesi Tom Kean da aynı şeyleri ifade etti. Zaten saldırılardan sonra çıkarılan Patriot Act (Vatanseverlik Yasası) sebebiyle pek çok şeyi sorgulamak yasaklandı, saldırılar ve “İslami” terör konusunda herkesin peşin kabullere sahip olması istendi.
Gelelim Pentagon saldırısına… ABD ordusunda istihbaratçı olarak görev yapan emekli Tüm General Albert Bert Stubblebine, saldırının görgü tanıkları arasındaydı. İşte sözleri: “Pentagon’da oluşan hasara baktım. Ve Pentagon’a çarptığı söylenen uçağın boyutuna baktım. Pentagon’da oluşan hasarın, o uçağın çarpması sonucu oluşması mümkün değildi. Peki, Pentagon’a ne çarptı? 11 Eylül bir aldatmacadan ibarettir.” ABD hava Kuvvetleri’ne 34 yıl hizmet veren George Nelson da Pentagon binasının içine giren şeyin bir Boeing 757 olmadığını söyledi.
Bilin bakalım uçakların kalktığı Dallas Havaalanı, United Airlines ve Dünya Ticaret Merkezi’nin güvenliğinden kim sorumluydu? Marvin Bush, dönemin ABD başkanı George Bush’un kardeşi… FBI saldırının tüm gerçeklerini ortaya çıkarmak adına Marvin Bush ve başında olduğu güvenlik şirketini (Securacom) soruşturmak istedi. Fakat George Bush, Patriot Act kapsamında olduğu gerekçesiyle soruşturmaya izin vermedi.
Size dönemin Bölge Yargıcı Alvin K. Hellerstein, Başsavcı Yardımcısı Michael Chertoff, Başkan Yardımcısı Dick Cheney ve Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’in neler yaptığından bahsetmiyorum bile.
Şimdi gelin, geçen hafta kendimize sorduğumuz soruyu yineleyelim: “ABD bir demokrasi midir ve terörün kaynağında olan şey İslam mıdır?”
amerika kendi çalıyor kendi oynuyor ama er geç bir yolunu bulup gairban müslüman halkının kanını emiyor