28 Şubat
28 Şubat 1997 bana neleri çağrıştırır biliyor musunuz? Öncelikle Necmettin Erbakan’ın yüzünden şıpır şıpır dökülen ter damlacıkları ve Versace marka, parlak kravatlar… Erbakan iyi bir adamdı; 27 Şubat da onun ölüm yıldönümüydü, Allah rahmet eylesin. Ama itiraf edeyim yine de o kravatları hiç sevmedim.
Ben o dönem mastır öğrencisiydim. Sınıftaki öğrencilerin yarısı subaylardan oluşuyordu. Dersin birinde sosyolojideki “birincil ve ikincil ilişkiler”i anlatıyordum. Bunu tam eski dildeki tabir ile “cemiyet/cemaat ilişkisi” olarak anlatacaktım ki, ağzımdan cemaat kelimesi çıkar çıkmaz önde oturan bir yüzbaşı aniden sandalyesinden fırladı. Bana doğru gelecekmiş gibi yaptı; yüzünde hiç anlamadığım kızgın bir ifade vardı. Sanki ben “Yaşasın Cemaat!” demiştim, o subay da beni yakalayıp en yakın “askeri” mahkemeye sevk edecekti. Sonra dersi veren profesör, “cemiyet ilişkisi/cemaat ilişkisi” terimlerinin sosyolojide kullanılan ifadeler olduğunu söyledi de bizim subay sakinledi.
Sonra aklıma Kemal Alemdaroğlu gelir “28 Şubat” deyince. Kendisi bu aralar yeniden meydanlara çıkmış, özgürlük istiyormuş. Nur Serter ve “ikna odaları”, üniversite kapılarından dönen ya da başörtüsünü açarken ağlayan kızlar… Hayatta gördüğüm en masum yüzlerdi onlar. Artık öylesi mazlum simaları pek göremiyorum. El ele tutuşup “insan zincir” yapan kadınlar, iri kıyım adamların itip yere düşürdüğü, hemcinslerince kürsülerde konuşturulmayıp ağızlarının kapatıldığı, ağlayan kızlar, kadınlar…
Dünya görüşümün şekillenmesinde büyük etkisi oldu 28 Şubat’ın.
28 Şubat sonrasında ise Ecevit bir başörtülü kadına, Merve Kavak’a: “Türkiye’de hiç kimse kadınların özel yaşamlarına karışmıyor. Ancak burası kimsenin özel yaşam mekânı değildir. Burası devletin en yüce kurumudur. Burada görev yapanlar devletin kurallarına, geleneklerine uymak zorundadır. Burası devlete meydan okunacak yer değildir! Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz!” Bu ifadeleri hiç unutmadım, unutacağımı da sanmıyorum.
Başı kapalı diye genç bir kadına Kımıl zararlısı, devlet düşmanı muamelesi yapıldı. Bir tarafta başörtüsü takan tek bir kadından bile zarar görebilen, “Kadınlar ‘kamusal alanda’ zinhar başörtüsü takmasın.” diyen devlet, diğer tarafta devleti bu kadından koruyan, meydan okumasını engellemeye çalışan Ecevit... Vefat eden birinin ardından konuşmak pek âdetim değildir. Atatürk ile Abdülhamit’in yarıştırılmasının hiç bir faydası olduğunu düşünmemişimdir mesela. Fakat yukarıdaki sözler ben dahil pek çok kişi üzerinde travma etkisi yapmıştır.
KAMUSAL ALAN
“Evde başörtünü takabilirsin, ama kamusal alanda asla.” Nedir kamusal alan? Haklarımızın ve sorumluluklarımızın belirleyicisi olan hukuksal bir terim mi? Hayır. “Publicus” terimi Roma’da yurttaşları ya da tebaanın tamamını ifade eder. Sokaklar, pazarla ve caddeler kamusal alanın içerisindedir.
Kamusal alan teriminin kısıtlayıcı bir anlam kazanması ise 18. yüzyılda, kapitalizm ile birlikte olmuştur. Sermaye sınıfının yükselmesiyle birlikte kültürün, bilginin ve servetin bu sınıf tarafından kontrol altında tutulabileceği bir iktidar alanı oluşmaya başlamıştır. Bunların burjuvazi adına korunup kollanması görevi devlete verilmiştir. Yani kamusal alan demokrasi kavramıyla kimi noktalarda çelişir ve toplumda eşit olmayan sınıfların oluşumunu pekiştirir. Başörtüsü yasağı gibi yasaklar bu eşitsizliğin artmasına neden oluyordu. Kaldırıldıktan sonra, zamanında yasağı savunanlar dahi şimdi kendileri sayesinde bu sorunun ortadan kalktığını iddia etmekteler.
EŞİM
Eşimle 2000’li yılların ortalarında evlendik. Bir 28 Şubat ( ve sonrası) mağduru olduğu için kendisinden biraz bahsetmek isterim. Başını açmadan üniversiteyi bitirebilmeyi başarmış. Fakat evimizde okul günlerinden kalma peruklu fotoğrafları var. Öğretmen olduğunda KPSS yoktu, doğrudan devlet okullarında çalışabilirdi. Lakin başını açması gerekeceğinden bunu tercih etmedi. Yıllarca özel sektörde, daha az maaşla daha çok çalıştı. Malum, daha önceleri özel okulların önemli bir kısmı FETÖ’cülerindi. O okullardan birinde de çalıştı. Hakkında “Abla bizden mi?” soruları soruldu. Onlardan olmadığı için bir de FETÖ’cüler tarafından ayrımcılığa uğradı. Başörtüsü yasağı kalktıktan sonra KPSS’ye girdi ve iyi de bir puan aldı. Fakat 6 yıl doğu illerinde çalışma şartı getirildiği için tercih yapamadı.
Bugün çalışmıyor. Ama çok şükür, iyi bir evliliğimiz var.