Simpsons çizgi film kehaneti (Trump’ın ölmesi, Kamala Harris’in Başkan olması) tutmazsa büyük ihtimalle Trump, yeniden başkan olacak. ABD içinde dünyanın en büyük güç odakları, bir çeşit üçüncü dünya savaşına tutuşmuş durumda. ABD, coğrafi sınırları belli tek bir ülke ama ülke içindeki farklı güç odaklarına bakıldığında aslında birden fazla ABD var: Ulusalcılar, küreselciler, Neo-conlar, tanrıyı kıyamete zorlamak isteyen Evanjelistler vesaire, vesaire.
Seçimler olmadan, ABD içinde çekişen bu büyük güçler kimdir, bunu derli toplu bir kere daha anlatayım istedim.
Önce Küreselciler… ABD’de Demokratlar içinde yer bulan, Başkan Biden, Obama ve Kamala Harris’in temsil ettiği, sermayenin, dijitalizmin içinde yer aldığı kanat… Şimdi bu küreselcileri derinlemesine inceleyelim.
Pek çoğumuz ABD’nin başkentini Washington olarak biliriz. Bu eksik bir bilgidir. Başkent tam olarak Washington DC’dir. Peki, nedir bu DC? District of Columbia… Yani Kolumbiya Bölgesi… District of Columbia’nın bir bayrağı vardır. Bayrağın üzerinde de üç yıldız bulunmaktadır. Bu yıldızlardan biri ABD’de Washington’u temsil eder. Fakat diğer iki yıldız ABD dışında, Londra şehri içindeki City of London’ı (İngiltere’de sermayenin bulunduğu özerk bölge) ve Vatikan’ı simgeler. Yani Washington DC aynı zamanda hem ABD’nin başkenti hem de küresel bir devlettir. Washington DC aynı zamanda Singapur’dur, İsviçre’dir, Hong Kong’dur. Neden böyle peki? Çünkü Washington’un ve ABD’nin kurucu babalarının önemli bir kısmı küreselciydi.
Durumu daha iyi anlamak için coğrafyayı bir kenara bırakıp biraz tarihe bakalım. ABD bağımsızlık mücadelesi ile Fransız İhtilali’nin, hatta İngiltere iç savaşının birbiriyle ilişkisi olmayan, kendi mecrasında gerçekleşen olaylar olduğu düşünülür. Ama öyle değildir. Aşağıda ABD bağımsızlık savaşında etkisi olan bazı Fransızların ve Fransız İhtilali’nde etkisi olan bazı ABD’lilerin adları ve yaptıkları bulunmakta:
- Marquis de Lafayette: Fransız asil ve askerî lider olan Lafayette, Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nda Amerikalıların yanında savaştı. Daha sonra Fransız Devrimi'nin ilk aşamalarında önemli bir rol oynadı.
- Thomas Paine: İngiliz-Amerikalı siyaset teorisyeni ve devrimci. "Common Sense" adlı eseriyle Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nı etkiledi. Daha sonra Fransa'ya giderek Fransız Devrimi'ni destekledi ve "İnsan Hakları" adlı eserini yazdı.
- Thomas Jefferson: Amerikan Bağımsızlık Bildirgesini kaleme alan kişi olarak bilinir. Daha sonra Fransa'da büyükelçi olarak görev yaptı ve Fransız Devrimi'nin ilk aşamalarına tanıklık etti.
- Benjamin Franklin: Amerikan Bağımsızlık Savaşı sırasında Fransa'da diplomatik görevde bulundu. Fransız aydınlanma düşünürleriyle yakın ilişkiler kurdu ve dolaylı olarak Fransız Devrimi'ne etki etti.
- Comte de Rochambeau: Fransız generali olarak Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nda önemli rol oynadı. Fransa'ya döndükten sonra Fransız Devrimi sırasında da aktif oldu.
Jön-Türkler ve İttihat ve Terakki’nin, İtalya’da Genç İtalyanlar hareketinin hatta Rusya’daki Bolşevik İhtilali’nin ardında, imparatorluklara ve ulusal devlet anlayışına düşman, dünyanın tamamını kendi idaresinde olması gerektiğine inanan küreselci zihniyeti vardı. Bugün devletsizleştirme, dinsizleştirme, cinsiyetsizleştirme hatta dünyayı çeşitli unsurlarla insansızlaştırma projelerinin ardında küreselciler vardır. İngiltere ve ABD’den sonra küreselcilerin yeni merkezi Çin’dir. Çin’in ekonomik ve askeri olarak büyüyüp ABD ile rekabet edebilir hale getiren, ABD ve İngiltere’den çıkıp Çin’e gelen sermaye ve küreselcilerdir.
Evet, biz yeniden dönelim ABD’ye… ABD’deki göç odaklarından bir diğeri ise ulusalcılardır. Trump öncesinde ulusalcıları, Pentagon’un, Evanjelistlerin, Rockefellerlerin, Siyonist Yahudilerin ve savunma sanayiinin olduğu kanat biçiminde tanımlamak mümkündü. Bunlar, “Dünyada tek kutup olmalı. O da ABD olmalı.” diyen, yakın zamanda ölen, Kissinger’in taraftı. “Gerekirse ABD yeni savaşlar çıkarabilir, nükleer silah bile kullanabilir.”
Turump, ulusalcıları ikiye böldü. ABD’nin yeniden 1980’lerdeki kadar güçlü hale gelebilmesi için askeri harcamaları kısması gerektiğini, başka ülkelerde yapılan askeri harcamalar yerine ülkenin altyapısının yenilenmesine ve ülke kaynaklarının ABD halkının alt-orta gelir düzeyine sahip olan kısmının daha iyi bir duruma getirilmesi için kullanılması gerektiğini dillendirdi. Trump’ın bu söylemleri Pentagon’un, Evanjelist kilisenin ve pek çok Cumhuriyetçi politikacının pek hoşuna gitmedi. Fakat bu söylemler halk nezdinde en fazla desteği sağladığı için karşısına güçlü bir cumhuriyetçi başkan adayı da koyamadılar.
İşte üç ABD bunlardan müteşekkildir.
Trump gelirse ne yapması beklenir?
İlk döneminde ayağı küreselci klikler tarafından kaydırılan Michael Fllyn gibi danışmanlarının yeniden aktif görevlere getirilir ve bir iç hesaplaşma kaçınılmaz hale gelir. ABD hem ekonomik olarak, hem de iç siyasette kendi içine döner. Hatta bazı iç karışıklıkların çıkması son derece mümkündür. ABD’nin askeri olarak boşaltacağı bazı yerler ve bu yerlerde yeni güç mücadeleleri başlayabilir. Rusya üzerindeki baskı azalır, Çin üzerinde ekonomi ile ilgili baskı artar. Trump’ın damadı dindar bir Siyonist Yahudi. İlk başkanlık döneminde Kudüs’ün tamamının İsrail’e ait olduğu yönünde politikaları olmuştu. Fakat ben bu konuda bazı sürpriz değişiklikler bekliyorum. Üçüncü defa başkan olarak seçilmek gibi bir durumu olmadığı için Trump’ın Siyonist lobiye karşı bir miktar mesafe koyabileceğini düşünüyorum. Bunu bir Müslüman olarak yalnızca ummuyorum, objektif bir analiz yaptığımda mümkün olduğunu da görüyorum.