Dijital Faşizm!
Bu kavram daha önce batıda, özellikle ulusalcılar tarafından kullanılıyordu. Bu defa ilk kez bir ülkenin cumhurbaşkanı tarafından dile getirildi. Geçtiğimiz hafta Tayyip Erdoğan’ın dile getirdiği “Dijital Faşizm” ne anlama geliyor? Dijitalizm, üç yüz yıldır dünyaya hükmeden gücün “Yeni Dünya Düzeni”dir. Aydınlanma Çağı’nda monarşilere karşı yapılan devrimler “Yeni Dünya Düzeni” diyalektiğinin ilk halkasıydı. Güç monarşilerin başındaki ailelerden burjuva sınıfına geçmişti. Sanayi inkılabı ve kolonizasyon süreciyle birlikte Avrupalı burjuva sınıfı kapitalistlere dönüştü. 1990’ların ortasında ise küreselleşme süreci başladı. O vakitler sihirli bir kelime gibiydi küreselleşme. Tamamıyla olumlu anlamlar yükleniyordu. “Dünya küresel bir köy haline geliyor.” deniyordu. Daha sonra bu kavramın çokuluslu şirketlerin ulusal ekonomileri ele geçirmesiyle ve finansal krizlerin bir salgın gibi dünyanın her yanına yayılması ilgili olduğu anlaşıldı. Zincirin son halkası ise 'dijitalizm’dir. Evet, burjuvazi, kapitalizm, küreselleşme ve dijitalizm… Peki 'dijitalizm'i faşizan yapan nedir?ULUS DEVLETLERİ YIKMAK
Doğu Avrupa’daki ve Kafkaslardaki bazı ülkelerde renkli devrimler yapıldığını ve o devrimlerin ardında kimler olduğunu biliyoruz. Kanada ve Fransa gibi gelişmiş olarak nitelendirilen ülkelere, daha kırkını bile görmemiş zıpçıktıların bir anda “lider” olarak seçildiğini gördük. Bunlar ulus devletlerin siyasal yapısına doğrudan müdahalelerdi. Bir de dolaylı müdahaleler var ki bunlar ulus devletler için en az doğrudan müdahaleler kadar yıkıcı etkiye sahip.
Henüz yeterince yaygınlaşmadığı için muhtemel sonuçları da tam olarak değerlendirilemiyor ama dijital (Kripto) para ulus devletler için büyük bir tehlikedir. Para basma hakkı ulus devletlerin senyoraj hakkıdır, bundan gelir elde ederler. Dijital paralar devletlerin elindeki bu hakkın başkalarının eline geçmesi anlamı taşıyor. Bir halk varlıklarını kendi ulusal sistemi dışında bir yere aktarırsa, devletin ne vergi toplayabilmesi ne de Hazineyi ve maliye politikalarını yönetmesi mümkün olur. Birileri bu sürecin tek bir dijital IMF para kullanılmasına ve tek dünya devleti sistemine kadar varacağından bahsediyor. Bu Orta Çağ skolastisizminden daha tehlikeli ve daha faşizan bir eğilimdir.
BİLİM, SANAT, HUKUK, MEDYA…
Bu kavramlara baktığımızda tek başlarına “objektif” ve “bağımsız” olmaları gereken şeyleri ifade ederler. Bazılarımız bunların gerçek hayatta da objektif ve bağımsız olduğunu söyler. Fakat bu sadece bir algıdan ibarettir. Bilim, sanat ve medya için ciddi kaynak bulmak gerekir. Hukuk; paradan, siyasetten ve lobilerin etkisinden beri olamamıştır. Bunlar yüzyıllardır sermaye sahiplerinin, yani kapitalistlerin (yani dijitalistlerin) lehine gelişip şekil bulmuş şeylerdir.
Cargill ve Monsanto gibi firmalar yıllar yılı sağlıksız gıdalar/tohumlar/kimyasallar üretip satmışlardır. Böyle olmasına rağmen ürettikleri ürünlerin sağlığa zararlı olduğuna dair yeterli “bilimsel” araştırma yoktur. Bu konuda çalışma yapan kişilerin ellerindeki verilerin bilimsel olarak kabul edilebilmesi için bazı “bilimsel dergilerde” yayınlanması gerekmektedir. Fakat bu sözüm ona bilimsel dergilerin sahipleri de aynı büyük sermaye grupları olduğu için bu sağlıksız ürünlerin insan ve tabiat üzerindeki olumsuz etkilerini gözler önüne seren çalışmaları engellemektedirler. Bu zihniyet gaz salınım fazla olduğu için ineklerin yok edilmesi gerektiğini ve insanların güneş enerjisinden elde edilen yapay proteinlerle de gayet güzel yaşayabileceğine hükmedebiliyor. Alın size akılcılık ve bilim.
Avrupa’da Rönesans’ın coğrafi keşiflerden sonra olması bir tesadüf değildi. Yeni ticaret yolları, İpek ve Baharat Yolları üzerinden yapılmaya başlanan ticaret İtalya’da zengin bir sınıfın yükselmesine ve sanata daha fazla kaynak ayırmasına neden oldu. Bu dönemdeki sanat eserlerinin en büyük ilham kaynağı İncil idi. Aydınlanma ve sanayi devrimi ise kendi edebiyatını, resmini ve mimarisini doğurdu. O zihniyet günümüzde hükmünü yürütmeye devam ediyor ve bugün sinema ve müzik daha fazla öne çıkmış sanat dalları. Günümüz sanatçılarının birçoğunun gözlerini kapatmalarını, üç parmakla “Lusifer” işareti yapmalarını, MTV binasının üzerindeki “Masonic Temple” yazısını ya da İlluminati’den bahsetmeyelim, bazılarımız için bunlar fazla bir şey ifade etmiyor. Ama hatırlıyor musunuz, Özdemir Erdoğan bir iki TV kanalında geçmişte bir süre Mason olduğunu söylemişti. En fazla popüler olduğu dönemin Mason olduğu zamana tekabül ettiğini söylemişti. Sonra Masonluktan ayrılınca hiçbir radyo ya da TV kanalında yer bulamadığını, yeni bestelerini kitlelerle buluşturamadığını ifade etmişti. Ardından birkaç ünlü şarkıcının Mason olduğunu, bu ayrıcalıkları sayesinde öne çıkarıldıklarını ima etmişti. Bu ünlü isimlerden hiç biri bunu yalanlamadı. Bu da dijital faşistlerin sanat üzerindeki etkisi…
17-21 Aralık 2013 sürecinde bu ülkede bir yargı darbesi girişimi oldu. Dönemin yargıçları ve savcıları hep hukukun üstünlüğünden, ülkenin bir hukuk devleti olduğundan dem vurdular. Hukuk herkes için gereklidir, amenna. Fakat adaleti tesis etmekle görevli kişiler sadece angaje oldukları gücü temsil eder hale gelmişlerse bu adalet değildir. 17-21 Aralık hukukçularının birçoğu yurtdışına kaçtı. BU sefer hukuksuzluk mağduru oldukları propagandası yaptılar. Bazı Fetöcüler ABD’ye gidip Preet Baharara gibi bir Hukukçuyla resim verdiler. Hani Zarrab Davası’na bakan Baharara… Şimdi Biden kabinesinde adalet bakanı olarak adı geçen adaylardan biri de bu adam. İşte size hukuk…
Son kavramımız “bağımsız” medya… Dünya üzerindeki en büyük medya gruplarının sahipleri aynı... CNN ve Bloomberg gibi medya kuruluşları ülkemizde de faaliyette. Medya için “dördüncü güç” (yasama, yürütme ve yargıdan sonra) deyimi kullanılırdı. Fakat ABD’deki seçim sürecinde gördük ki medya yürütmeden daha güçlü. ABD’deki TV kanalları Trump’ın seçim kampanyasını boğdu. Twitter mesajlarını sildi, dilediğince sansürledi. Şu an Trump’un Twitter profilinde “ABD’nin 45. Başkanı” ibaresi var. Yani 46. değil. Twitter “Sen seçimi kazanmadın. Buna da ben karar veriyorum.” diyor. Dahası, ABD başkanlık seçim sonuçlarının “Hammer” ve “Scorecard” isimli bilgisayar programlarıyla değiştirildiği iddiaları var. Eğer bu iddialar doğruysa birilerinin Dijital Faşizm’e artık “Dur!” demesi gerekir.
Bu yazı “dijital faşizmin” devletler ve kitleler üzerindeki etkisi hakkında. Bir de bireyler üzerindeki etkileri var ki bu da ayrı bir makale konusu…
Burak Hilmi Özkan