İtibar İntiharları
“İtibar cellatlığı” kavramına hepimiz aşinayız. Birinin toplum içindeki değerini düşürmeye yönelik çabayı ifade eder bu kavram. Başkaları tarafından, kasıtlı olarak yapılan bir eylemdir… Fakat son zamanlarda ilginç bir biçimde bazı tanınan şahsiyetlerin yaptıkları ya da söyledikleriyle kendi kendilerine itibarlarını azalttıklarına şahit olduk. Daha önce hiçbir dönemde sanat, siyaset ve akademik çevrelerden bu denli “itibar intiharı” yaşanmamıştı ya da sadece bana öyle geliyor.
Bu yıl içinde sanat camiasında yaşanan en sansasyonel şiddet olayları: Sermiyan Midyat’ın sevgilisine psikolojik ve fizyolojik şiddet uyguladığı için karakolluk olması, Ahmet Kural’ın sevgilisi Sıla’ya vurduğu için mahkemelik olması ve Ozan Güven’in sevgilisini darp etmesi olayları var. Bu olayları magazin haberlerinden ayrı tutmak gerekir. Toplumda kadına yönelik şiddet ciddi biçimde artmış durumda ve kimi sanatçılar itibarlarını zedelemek pahasına bu olumsuz eylemin öznesi olmaktan kaçınmıyor. Bir de Halil Sezai var tabii. Onun olayında mağdur yaşlı bir adam. Bütün bunları sanatçı kaprisiyle açıklamak mümkün değil. Bu toplumsal cinnet halimizin sanatçılara yansımasıyla ilgili, zamanın ruhuyla alakalı…
SİYASET DÜNYASI
Siyaset dünyasındaki itibar intiharlarının ilk sebebi Demokratların kazandığı ABD seçimleri sonrası yeni pozisyon alma çabasıdır. Bülent Arınç tebrik açıklamasında Biden’ı “Yıllar önce Bosna savaşında soykırıma uğrayan Müslüman Boşnakların hayatını savunan insan” sözleriyle övdü. Biden’ın, Ak Parti’yi devirmeye yönelik sözlerini ve 15 Temmuz sürecindeki tavrını göz ardı etmesi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dâhil bütün partizanlarının Bülent Arınç’a tepki göstermesine sebep oldu. Bu sebeple Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu’ndan istifa etmek durumunda kaldı. Amacı, Biden’a ve Erdoğan’a ikiniz arasındaki iletişim benim üzerimden daha sorunsuz yürür. Yeni ABD hükümeti ile Türkiye devleti arasındaki iletişimi sağlayabilecek en uygun aday benim.” mesajını vermekti. Fakat daha önce “Pompacılık yapan KHK mağduru hâkimler var.” deyip bu pompacılık yapan hâkimin kim olduğunu söyleyemeyen Arınç’ın Ak Parti’de bir karşılığı kalmadı.
Benzer biçimde itibari olarak intihar eden bir diğer siyasetçi ise Ünal Çeviköz. “Biden yönetiminden ilk beklentimizin şu olacağını düşünüyorum: Hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, yargı sisteminin siyasetten arındırılmasına, güçler ayrılığına, demokratik reformlara, medya, ifade, toplanma özgürlüğü gibi tüm temel hak ve özgürlüklere çok güçlü bir vurgu yapması.” Bu sözler CHP’li politikacıya ait. Her ne kadar Parti yönetiminden tepki almasada tabanından ve CHP’den ayrılmış ulusalcı gruplardan ciddi tepki gördü. Kamuoyunda tepki gören bir diğer açıklaması ise Karabağ ile ilgiliydi. Bu sebeple CHP’deki Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevinden ayrılmak durumunda kaldı.
Biri sağ, diğeri sol partiden iki siyasetçi aynı doğrultuda pozisyon alabiliyor. Öte yandan sağ ve sol ideolojik görüşe sahip kitleler ortak ulusalcılık/millilik refleksleri gösterebiliyor. Umarım partilerin içinde yarılmalara sebep olan bu refleks farklı ideolojilere (sağ ve sol) sahip kitleleri yakınlaştırır.
Neyse biz konumuza geri dönelim. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Biden için “Türkiye’de demokrasiyi desteklemesini isteriz.” açıklaması da ABD seçimi sonrasında yeniden pozisyon alma kategorisinde değerlendirilebilir. Fakat Kılıçdaroğlu’nun itibarını en fazla zedeleyen şey farklı durumlarda aynı konuyla ilgili birbirinin zıddı ifadeler kullanmasıdır. Bunlardan birkaçı: Millet İttifakı’nın (HDP ve İP ile birlikte) anayasa çalışması yapması, bazı CHP’lilerin parti kurmak için “Saray”dan para alması, hükümet tarafından hastane yapılmasının eleştirilmesi, CHP’lilerin PKK’lı cenazesine katılması… Normal şartlarda bir parti genel başkanı hakkında olumsuz ifadeler kullanmaktan kaçınırdım fakat. Şu an CHP’den kopan iki parti var ve iki yeni parti de kurulmak üzere. Ulusalcı kanattan pek çok kişinin ilişiği kesilmiş durumda. Hakan Bayrakçı gibi biri bile “Şirket ciromun %80’i CHP’den fakat gönül verdiğim partideki yanlışları ifade etmem gerekiyor.” diyorsa bir köşe yazarı olarak ben de kendimde konuyla ilgili üç-beş cümle edebilme cüreti görebiliyorum.
Bir diğer itibar intiharı vakası ise CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu… CHP gibi kurucusu Atatürk olan bir partide üst düzey yönetici olan birinin ısrarla “Mustafa Kemal” ifadesini kullanması Parti tabanında ciddi rahatsızlık doğurdu. Ben de bir Kemalist değilim. Fakat eğer Kaftancıoğlu “Atatürk” ifadesini kullanmaktan kaçınıyorsa CHP’de siyaset yapması ciddi bir çelişkidir. Kaftancıoğlu’yla ilgili bir diğer sorunsal CHP ilçe teşkilatlarında yaşanan taciz olaylarında aldığı bir tutumdur. Bu konuda CHP’li Barış Yarkadaş’ın yeterince konuştuğunu düşünüyorum. Ben ayrıca bir yorumda bulunmak istemiyorum.
MEDYA VE AKADEMİ
Sahte Şeyh Fatih Nurullah’ın iğrenç tacizini ve Stratejist Erol Mütercimlerin İmam Hatiplileri sapık ve sahtekâr olmakla suçladığını da hatırlıyoruz.
İtibar intiharının en son örneği ise İlahiyat Profesörü Mustafa Öztürk’ün Kur’an-ı Kerim’in Allah’ın sözü olamayacağı, bunun ancak beşer sözü olabileceği iddiasıydı. Bu iddiasını dillendirdiği videosu TV’lerde gösterilmeye başlayınca Mustafa Öztürk emekliliğini istedi.
Ali Mahir Başarır’ın “Ordu Katar’a satıldı.” ifadesini itibar intiharı kategorisinde saymıyorum. Çünkü kendi partisi içinde itibarına halel gelmedi, destek buldu. Bu cümle sebebiyle RTÜK’ün Habertürk’e verdiği cezayı fazla ve adaletsiz buluyorum. Habertürk Ali Mahir Başarır’ın sözlerinden sorumlu olmamalıdır.
Öte yandan bana göre RTÜK’lük olması gereken başka konular var… “A be beyinsiz… Yaşam formu… Mesaj çeken ahmaklar sürüsü… Allah’tan sizi takmıyoruz biz. Çünkü adam olmadığınızı… Sizlerle aynı havayı soluyor olmaktan dolayı mutsuz oluyorum. Çünkü dünyanın kısıtlı kaynaklarını sizin gibilerin tüketmesine üzülüyorum… Tamam mı aptallar?” Bu hakaret içeren sözler Fatih Altaylı’ya ait. Daha önce İzmir’de yaşanan deprem sırasında da programında benzer biçimde hakaretamiz sözler kullandığını hatırlıyorum.
Böyle giderse yeni bir “itibar intiharı” vakasına daha şahit olacağız. Önceki yazılarımdan birinde partilerin birbirleriyle ve kendi içlerinde ciddi hesaplaşmalar yaşayacağını belirtmiştim. Başka siyasetçilerin de kendi itibarlarına zarar vermesi benim açımdan hiç sürpriz olmayacaktır.