Önceki yazımda biraz konuyla ilgili kişilerin geçmişlerinden bahsetmiştim. Bugün kimin aslında neci olduğunu, neyi yapabilecek güce sahip olduğunu ya da olmadığını anlayabilmek için geçmişi bilmek gerekiyor. O yüzden bu yazımda da geçmişi kurcalayıp sonra günümüze bağlayacağım.
Yıl 1988, Ankara’da ANAP Kongresi yapılıyor. İl Emniyet Müdürü Mehmet Ağar… Kongre sırasında Turgut Özal’a suikast girişiminde bulunuluyor. Konu soruşturuluyor; Mehmet Ağar ifadesinde, ANAP Turizm Bakan’ı Mustafa Taşar’ın bazı kişileri kongre salonuna soktuğunu, emniyetin de buna müdahale edemediğini söylüyor. Başkalarının ifadeleri de söylediklerini teyit ediyor. Yani emniyetin ve Mehmet Ağar’ın üzerinde bir gücün suikastte parmağı var.
Devam, 1990’lar… Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım (Hem MİT’e hem de JİTEM’e çalıştığı ortaya çıkmıştı.) bir binbaşıyı, Cem Ersever’i ve pek çok kişiyi öldürüyor; siyasi cinayetlere karışıyor. Bu arada İranlı bir uyuşturucu kaçakçısını rehin alıp fidye parasını cebe indiriyor. Tilki lakaplı uyuşturucu baronu Selim Işık’ı ise “Oğlum bunu sana yalnız başına yedirmezler akıllı ol!” diyerek tehdit ediyor, ses kayıtları da medyada dolşıyor. Mehmet Eymür, Yeşil için “Hep benimle ilişkilendiriliyor. MİT’e çalışmadı mı? MİT içerisinde pek çok Yeşil var.” dediği için hakkında soruşturma açılıyor.
Mehmet Ağar ise 1992 yılında Erzurum Valisi iken Bahçelievler katliamının sorumlularından Haluk Kırcı’nın nikâh şahidi oluyor. Bu durum Mehmet Eymür’ün hazırladığı MİT raporunu (Mehmet Ağar’ın bir suç örgütü olduğu ve Haluk Kırcı’nın da içinde yer aldığı) destekler niteliktedir.
1996 yılında Susurluk’ta bir trafik kazası oluyor ve Mehmet Ağar’a yakınlığıyla bilinen Abdullah Çatlı ölüyor. Araçta Urfa Milletvekili Sedat Bucak ve Polis Okulu Müdürü Hüseyin Koca da vardır. Gazeteler, “Devlet, Mafya, Siyaset İlişkisi” başlıkları atıyor. 3 ay sonra da 28 Şubat post modern darbesi oluyor. Bu iki olay ile siyasette RP-DYP koalisyonunu, yer altı dünyasında ise Mehmet Ağar’a yakın olan bir kliğin tasfiye olmasına neden oluyor. ABD’ye yakın NATO’cu klik ise doğan boşluğa FETÖ’cüleri dolduruyor.
BÜTÜN BUNLAR NE ANLAMA GELİYOR?
Mehmet Ağar, yetkilerini aşarak bazı suçlara karışmıştır, hüküm de giymiştir. Hatta servetinin kaynağı da araştırılmalıdır. Fakat Sedat Peker’in ima ettiği gibi bir uyuşturucu baronu olma ihtimali yoktur. Neden? Yakın olduğu klik, devlet içindeki Nato’cu olan başka bir klik tarafından kullanılıp tasfiye edilmiştir.
CIA ile eşgüdümlü çalışmayan kimse uyuşturucu baronu falan olamaz. ABD-Venezüella gerginliğinde Kolombiya’nın Venezuela sınırına asker yığdığını biliyoruz. Kolombiya bunu kendi milli çıkarları için yapmadı, ülkeyi ABD kontrol ettiği için yaptı. Kolombiya ABD kontrolündeyse buradan uyuşturucu getirebilmek için ABD’nin onayının olması gerekli öyle değil mi? Geçmişte Türkiye’de Gladyo varken ABD başka bir yapının uyuşturucu trafiğini yönetmesini ister mi hiç? Yukarıda belirttiğim Yeşil örneği bunu desteklemiyor mu? Tilki Selim uyuşturucuyu hem PKK’nın hem de JİTEM’in kontrol ettiği alanlardan geçirip Türkiye’ye nasıl sokuyordu?
Aynı sebeplerden dolayı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ya da Binali Yıldırım’ın oğluna uyuşturucu baronu yaftası yapıştırmak deli saçmasıdır. Ayrıca FETÖ’cüler milyonlarca vatandaşımızla birlikte bu iki ismi de yıllarca dinledi, takip etti. Bir şey bulsalardı bunu afişe etmezler miydi? “15 Temmuz tiyatroydu kardeşim, danışıklı dövüş.” diyen marjinaller var. Onlara da şunu söylüyorum: “Biden iktidara gelmeden önce AKP’yi “demokratik yollarla” iktidardan düşürmekten bahsetti, Erdoğan’ı sevmedikleri ortada. Aynı biçimde Avrupa’da AKP’nin seçim çalışması yapmasını engelleyip CHP ve HDP’yi açıktan destekledi. Bu iki kişi uyuşturucu işine girseydi. ABD’nin ve AB’nin elinde istihbaratı bulunmaz mıydı? Bu bilgiyi ortaya saçmaz mıydı? Suça bulaşmış kişilerin, daha önce belirttiğim MİT raporlarında, Meclis araştırma komisyonlarında, Emniyet ve Genel Kurmay dosyalarında adı geçmez miydi? Bu iki kişinin hangi raporda adı var?
Gelelim Sedat Peker’e… Balkanlardan Fas’a gitmiş. Fas fakir bir ülke, her yıl binlerce Faslı Akdeniz’den kaçak yollarla İspanya’ya geçiyor. Suudi ve BAE fonları olmasa ülke çok daha yaşanmaz halde olur. Yani Fas’ta bu iki ülkenin dediği olur. Sedat Peker’in Fas’tan Dubai’ye kendi iradesiyle gittiğini düşünmüyorum.
Ve son olarak Mehmet Eymür… Bugünleri “1990’lardan beter” olarak nitelendiriyor. O yılların ülke için kötü olmasında kendisinin katkısı yok muydu? Yeniden siyasi cinayetler olabileceğini söylüyor. Mesela kendisine yakın olan Yeşil’in işlediği cinayetler gibi mi? Muhalefet partilerinin erken seçimi zorlamak için mitingler yapması gündemde. Birileri yeniden kan dökme hesapları mı yapıyor?
İsmail Saymaz Soylu’nun her söylediğini sonuna kadar sorguluyor da neden Eymür ile yaptığı mülakatta aynı derecede sorgulayıcı olmuyor? Hangisinin geçmişi daha karanlık? ABD’ye gidip görüştüğü FETÖ’cü, “Adım David Keynes.” dediğinde ne hikmetse “Adın David ise İngilizceyi niye Türk aksanıyla konuşuyorsun?” diye sormak da aklına hiç gelmiyor.
Geçen yıl yazdığım “Hesaplaşma Zamanı” başlıklı yazımın sonunda “Hazır olun, bu sefer son dönemece giriyoruz.” demiştim. İşte şimdi o son dönemecin içindeyiz.