Yılmaz Özdil-Uğur Dündar, Uğur Dündar-Aslı Baykal titan savaşları… “Nereye gitti CHP’nin 40 milyonu”, “Tele 1, Artı 1 ve Halk TV nasıl finanse edildi, asıl sahipleri kim?” polemikleri… “Katarlılara Türkiye’de sınavsız tıp fakültesinde okuma hakkı verildi” uydurması… Oda TV’de, KADEM yurdundan silah çıktığı iddiaları... Hatay’daki yangının kasıtlı olarak çıkarıldığı ve maden bölgesi yapılacağına dair sarf edilen sözler... Hepsi sadece bir hafta içerisinde oldu.
Daha öncesini de hatırlayalım: “Şehir hastanelerini eleştirmedik.” “S 400’ün alınmasını Genel Başkanımız savundu.” “CHP’den biri saraydan para aldı.” “Tren Çin’e gitmiyor.” “Özel uçaklarla yurtdışından gelen hastalar Sağlık Bakanının akrabası.” “Adalardaki atları sahiplendirdik.” “Adana’da 70 yataklı hastane yaptık.” “İBB seçimini kazanırsak kimseyi işten çıkarmayacağız.” Vesaire, vesaire…
Bazen bir şeyin kendi başına doğru olup olmaması hiç fark etmiyor; buna “doğrudur” diyen bir kitlenin inanması daha önemlidir. Peki, CHP içerisinde yukarıdaki yalanlara inanan bir kitle var mı? İdeolojik bir öfkeden kaynaklı katı bir mutlakçılığa sahip CHP’li bir kitle var maalesef. AKP karşıtlığı sebebiyle yukarıda bahsi geçen yalanları yadsıma eğiliminde, bilenen bir kitle. Ayrıca yukarıdaki mevzuların çoğunda bir sorun olduğunun farkında olan, fakat “AKP’yi indirmeye az kaldı, vurmaya devam.” diyen başka bir kitle daha var.
Evet, ama bu yalanlar zaman zaman CHP yönetimini çok zor durumlara düşürdü, AKP’ye yaradı; kararsız seçmenin CHP’ye olan güvenini zedeledi. Pandemi döneminin zorlukları, ekonomik sorunlar ve AKP’deki yıpranmışlığa rağmen Millet İttifakı, oy oranını yeterince arttırabilmiş değil. Babacan’ın ve Davutoğlu’nun AKP’den ayrılmaları anketlere yansıdı. Ama İnce ve Sarıgül’ün CHP’den ayrılmasının etkisi henüz tam olarak yansımadı.
Oy oranlarını fazlaca değiştirmiyorsa CHP yönetimi neden doğru olmayan bazı iddialar üzerinden siyaset yapmayı sürdürüyor? Yukarıda bahsettiğim kitleleri, en ufak uyarılmada mobilize olacak halde tutabilmek ve kendi hatalarının bu kitlelerce fark edilmesinin önüne geçmek için.
CHP camiasının tamamı bu yöntemi benimsemiyor elbette; özellikle ulusalcı kanattan gazeteciler ve yönetimin bertaraf ettiği kimi siyasetçiler, ciddi eleştiriler getiriyor; ahlak ve vicdan eksikliğinin CHP’yi yozlaştırdığından dem vuruyor.
CHP’nin bir diğer sorunu da lideri… Önceki lider Baykal, bir dönem “hizipçi” damgası yemesine rağmen bildiğinden şaşmadı. Belli bir siyasi mücadelenin ardından CHP’ye genel başkan oldu. Aynı şeyi Kemal Kılıçdaroğlu için söylemek mümkün değil. Birileri “Gandi” yakıştırmasıyla ismini parlattı. İBB adayı olduğunda kütüğünü İstanbul’a aldırmadığı için seçimlerde oy bile kullanamadı. Kameralar karşısında projeleri sorulduğunda cevap veremeyip yanındaki Alper Ünlü’nün söze girmesini istedi.
Genel Başkan olduktan sonra ise Çiftlik Bank mağdurlarına BDDK’ya başvurmalarını öğütledi, Türkiye’nin %8.9 büyüdüğü sene %7.7 büyümenin mümkün olabileceğini, AK Partililerin ise bunu tahayyül bile edemeyeceğini söyledi. Kapalı Maraş’ın sahil kısmının açılması hakkında ne düşündüğü sorulunca “Pardon hangi Maraş?” dedi. Bu liste uzar gider.
Bütün bunları hatırladığımda Kılıçdaroğlu’nun, bir parti genel başkanlığını yürütebilecek düşünsel kapasiteye sahip olmadığını düşünüyorum. Medya karşısında önce “HDP ve İP ile anayasa taslağı hazırlamak için bir çalışma yaptık.” diyeceksin, sonra Ümit Özdağ’ın İP’yi aynı şeyden dolayı suçlaması üzerine, “Yok öyle bir şey.” itirazında bulunacaksın. Önceki açıklamalarının karşısına çakacağını nasıl hesaplayamaz anlayamıyorum gerçekten.
Bir diğer mesele, “yerli ve milli olma” meselesi… Zülfü Livaneli, “Ecevit ve Baykal sol iktidar olmasın diye partinin başına getirildi.” demiş. Kılıçdaroğlu’nu aklamaya çalışıyor. Bu iki liderin iyi kötü ulusalcı bir damarı vardı. Kılıçdaroğlu ne için partinin başına getirildi?
Evet, CHP seçmeninin omurgasını oluşturan ulusalcı kanat tasfiye edildi. Eski genel başkan yardımcılarından Onur Öymen, bir mülakatta, 1 Mart Tezkeresi’nin (2003) meclisten geçmemesi sebebiyle ABD’nin, tezkere aleyhinde oy kullanan Baykal’ın kalemini kırdığından bahsetti. ABD’liler 2008 yılında hazırladıkları bir raporda Baykal’ın yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun getirilmesi gerektiğini belirtiyor. Öymen de bu raporu vaktiyle Baykal’a ve Kılıçdaroğlu’na gösterdiğini belirtiyor.
Başka bir mülakattan daha bahsedeceğim; Cumhuriyet Gazetesi’nden Selin Ongun’un, Selvi Kılıçdaroğlu ile yaptığı mülakat. Ongun, “Eşiniz dahil 45 CHP’linin +18 kaseti olduğu söyleniyor. Ne diyorsunuz?” diye soruyor. Selvi hanım, “Olabilir diye düşünüyorum. Yok diye düşünmüyorum…
“Eşinizle bu konuyu hiç konuştunuz mu?”
“Hiç konuşmadık.”
İnsanların mahremine girmekten yana değilimdir ama bunun siyasal yaşama etkisi varsa analiz etmek yerinde olur diye düşünüyorum. FETÖ’cüler önce 12 MHP genel başkan yardımcısının, sonra da Deniz Baykal’ın +18 kasetini yayınlayarak koltuklarından olmasını sağladılar. Bu kişilerin kim olduğu artık biliniyor. Peki, ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun, eşi tarafından bile inkâr edemediği bir kaseti varsa bunu elinde tutanlar neden yayınlanmıyor?
CHP NE YAPMALI?
AKP’nin yıllarca seçim başarısı elde etmesinin ardında polemik ustası siyasetçiler yoktu, sahada yapılan projeler, işler vardı. Ulaşım, milli savunma ve sağlık alanındaki başarılar AKP’li milletvekillerinden çok Veysel Eroğlu gibi teknokratların eseridir. CHP de algı ve polemik siyaseti yerine proje siyaseti yapmalıdır. Parti içerisinde Yılmaz Büyükerşen gibi akıldanesi siyasetçiler, proje üretebilen akademisyenler var. Fakat mevcut CHP yönetimi bu değerleri kullanamıyor.
Yıllar sonra İBB’ni AKP’nin elinden alan Ekrem İmamoğlu CHP’nin yeni lideri olma şansını yakaladı. Fakat o da enerjisini, seçimlerden önce açıkladığı vaatleri gerçekleştirmek yerine yeni polemiklerle harcıyor. Magabüs projesini hatırlayanınız var mı? İBB seçimlerinde kullanılan “İsraf Düzeni” sloganı çok başarılıydı. Fakat çıkardığın insanların yerine daha fazlasını alırsan iş yapacak bütçen kalmaz. AKP zamanında bitirilmiş bazı projelerin yeniden açılışını yapmak, pr videoları hazırlatmak bir yere kadar.