Hem içeride hem dış siyasette müthiş bir sıkışmanın son aşamasındayız. Aslında dünyanın her yerinde uluslar, benzer sorunların pençesinde kıvranıyor. Fakat Türkiye’de hükûmet, bir yandan yeni bir yönetim sistemini, Başkanlık sistemini oturtmaya çalışırken, diğer yandan dış siyasette ülkenin etkinlik alanını genişletme çabası içinde. Bu durum yaşadığımız gerginliği had safhada hissetmemize neden oluyor. Nedir bu gerginliğin kaynakları, gelin beraber göz gezdirelim.
İÇ SİYASET
“İktidar yozlaştırır.” Doğruluğuna inandığım bir sözdür bu. Türkiye’nin kuruluş dönemi sonrası, CHP’nin daha ilk (gerçek anlamda çok partili) seçimde aldığı ağır yenilgiye bakarsak görürüz ki iktidar olmanın beraberinde getirdiği yozlaşmaya verilen bir tepkiydi bu. Sonra Menderes dönemi... Özellikle iktidarının son dönemi ve özel yaşamı... Demirel’in kendi çelişkilerini savunmak için söylediği "Dün dündür ‘bugün bugün" sözü. Ecevit’in Güneş Motel pazarlıkları, faizin bir günde %7,500'lere çıkması... Özal’ın, "Benim memurum işini bilir.” mottosu ve hayali ihracatın icadı... 90'larin "kayıp yıllar" olarak anılmasını baş müsebbibi olan Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller... Bazıları saydığım isimleri gerekçe göstererek savunabilir, "Hayır, şunun zamanında her şey daha güzeldi.” diyebilir. Ama bu saydığım kişilerin hiç biri kendi istekleriyle siyaset dışı kalmadı. Vicdanıyla düşünen herkesin, bahsi geçen kişilerin iktidarları döneminde ciddi yozlaşmalar yaşandığını kabul edeceğine inanıyorum.
AKP'de de bundan beri değil elbette. Türkiye sınırları içerisinde birkaç yıldır terör saldırısı olmuyor. Bu 40 yıllık sorun büyük ölçüde çözüldü. AKP, ulaşım ve sağlıkta da başarılı bir sınav verdi. Hatta 15 Temmuz’a kadar ekonomide de başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Fakat bugün ekonomi konusu artık AKP'nin eksi hanesinde… "Her şeyin farkındayız, şunu yapacağız, bunu yapacağız.” Her şey almış başını gitmiş, daha ne zaman yapacaksın?
Partiye yakın kimi yazarlar/gazeteciler bile "Bıktık artık bu yalakalardan!” isyanlarını dile getirdi, bazı gazetecilerin, AKP'li kimi belediyelere yolsuzluklarını ortaya çıkarma konusunda şantaj yaptığı iddia edildi. Liyakatsiz yöneticiler, ihale değnekçileri, işi iş bitirmek olanlar yok mu? Var.
Dolayısı ile AKP'nin ve Erdoğan’ın yukarıda bahsi geçenler gibi siyasetten silinmesi mümkün mü? Mümkün. Millet İttifakı’na dâhil olan partilerin seçmenlerinin, sosyal medyada "Az kaldı, gelince 20 yılın intikamını alacağız." benzeri tehditler savurduğunu görüyoruz.
Peki, tersi mümkün mü? AKP iktidarda kalabilir mi? O da mümkün. Çünkü birçok kişi, AKP döneminde çözülmüş olan ya da çözüm için masada duran sorunların, Millet İttifakı’nın bileşenlerince çözülebilme imkanı olmadığını düşünüyor. Ayrıca Cumhur İttifakı’nın liderlerinin, mensubu oldukları partilerin geçmişlerinde, bugünlerinde pek çok sıkıntılı mevzu var. Onlar da bir koltuk sahibi olmaktan kaynaklı yozlaşma yaşadılar, yaşıyorlar.
Şu an politik bir fay hattının üzerindeyiz ve her an deprem üretebilecek bir enerji biriktirme sürecinin sonuna geldik. Boğaziçi gösterileri, yurt protestoları, itibar suikastları... Bu dönemin sonuna geldik artık.
Bir erken seçim olmayacaksa Erdoğan’ın yeniden seçime katılabilmesi ancak bir anayasa değişikliğiyle mümkün. Millet İttifakı ise Erdoğan’ın karşısına çıkaracak bir aday bulma sıkıntısı içinde. Bu iki mevzu ülke istikrarını ciddi biçimde tehdit eder nitelikte. Üstelik bir biçimde anayasa değişikliği yapılabilse ve Millet İttifakı da güçlü bir aday bulabilse bile güllük gülistanlık bir seçim yapılacağını sanmıyorum ben. Sonuç ne olursa olsun secimi kaybeden tarafın kollarını bağlayıp kenarında durmayacağı çok açık.
Sonrası için ciddi ümitler besliyorum ama önümüzde, ardımızda bıraktığımızdan çok daha zor iki yıl olacak.
DIŞ SİYASET
ABD’li yetkililer, Afganistan’dan sonra Suriye’den de çıkacaklarını duyurduktan sonra Ruslarla görüştüler. Belli ki boşalttıkları yerleri Ruslara bırakacaklar. Bu gelişmenin ardından Rusya, İdlib’e yaptığı hava saldırılarını arttırdı. Türkiye’den, “Rusya, İdlib’de altına birlikte imza attığımız İdlib mutabakat metninin hükümlerine uymuyor.” Açıklaması geldi. Rusya ise cevaben, “Türkiye, İdlib’i terör gruplarından temizleyip daha güvenli hale getirecekti. Ama bunu yapmadı.” dedi. Öyle anlaşılıyor ki Suriye içinde TSK’nın da yer alacağı yeni çatışmalara gebe.
Libya’da da durum aynı. Taraflar aynı. Suriye karışınca Libya da karışacak.
Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerimizi durdurduk. Avrupa’ya ne kadar barış sever olduğumuzu aylardır gösteriyorduk. Sonunda ne oldu? Yunanistan aynı bölgelere hidro karbon bulmak için gemi göndermeye kalktı. ABD, Yunanistan’ı ve Girit’i üslerle, silahlarla donattı. Aynı şeyi güneyde PYD’ye, PKK’ya yapmıştı. Türkiye “Neden yığdınız bunca silahı sınırımıza?” diye sorduğunda, “Merak etmeyin DAEŞ ile mücadelemiz bittiğinde toplayacağız hepsini.” demişlerdi. Son dönem şehitlerimizin hiç biri Kalaşnikof kullanılarak şehit edilmedi, NATO envanterinde benzerleri bulunan roketlerle, havanlarla şehit edildiler. Batı sınırına yığılan silahlar da günü geldiğinde kullanılacak. Uzak olmayan bir gelecekte.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, yukarıda da belirttiğim gibi gelecekle ilgili güçlü umutlara sahibim. Çünkü Türkiye için tehdit oluşturan ülkelerin başında daha önce belki hiç olmadığı kadar çok sorunlar var. Zayıflıyorlar ve birbirleriyle çatışma riskleri artıyor. Ayrıca Türkiye, köklerini bu bölge toprağında en derinlere kadar salabilmiş tek ülkedir.