Bu haftaki yazıma iki konuyla ilgili yanılgımı itirafla başlamak isterim. İlki ABD seçimleriyle ilgili… Parlamento baskını gibi bir kalkışmayı önceden tahmin etmiştim ama bunun Biden’ın başkanlık sürecine engel olacağını düşünüyordum. İkincisi ise Rusya-Ukrayna savaşıyla ilgili… “Savaş olmayacak” ya da “Rusya elini kolunu sallayarak Ukrayna’yı alır.” demedim. Ama bu işin birkaç hafta içinde sonuçlanabileceğini söylemiştim. Çünkü Ukraynalı yetkililer, NATO’nun kendilerine yardım etmesi gerektiğini ama bunun olmadığını söylüyordu. Lakin daha sonra öyle olmadığını anladık. Yüksek irtifa sistemleri ve uçaklar verilmemiş olsa da Javelin ve Stinger gibi havada ve zırhlı birlikler karşısında son derece etkili silahlar verilmiş. Ayrıca Ukrayna ordusu meskûn mahal savaşı konusunda eğitilmiş.
ABD’de küreselcilere karşı bir halk hareketinin ve Rusya’nın Ukrayna’yı zapt etmesinin hâlâ ihtimal dâhilinde olduğunu düşünüyorum. Çünkü her iki konuda da birikmiş bir hoşnutsuzluk ve gerilim bulunduğunu ve bunun bir biçimde boşalmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Fakat sanırım bu olayların vuku bulması daha fazla vakit alacak. Şimdi gelelim bu haftaki konumuza.
NEW WORLD ORDER
Evet, Biden dillendirdi bu terimi: Yeni Dünya Düzeni. Uşağı, Ukraynalı parlamenter Kira Rudik’de eline bir Kalaşnikof alıp, ”Biz sadece Ukrayna’yı korumak için savaşmıyoruz. Aynı zamanda Yeni Dünya Düzeni için de savaşıyoruz.” dedi. Peki, nedir bu “Yeni Dünya Düzeni?” Kimisine göre bu ifade, sadece bir değişim zamanını tanımlamak için kullanılıyor. O sebepten Biden’ın sözlerinin ardında fazlaca şey aramamak gerek. İllüminati veya Masonlar gibi karanlık güçler tarafından küresel bir diktatörlük kurulacağına dair söylemler aslı olmayan komplo teorisinden ibaret.Ben “bir değişim zamanına ait sıradan bir ifade” olduğu görüşe katılmıyorum. İllüminati ve komplo teorilerini bir kenara bırakarak, size doğrudan doğruya gerçekleri; Biden’ın ve bu terimi kullanan siyasetçilerin görüşlerinden bazılarını aktarmaya çalışacağım.
Öncelikle Biden’in ne dediğine bakalım. “Dünyada bazı şeylerin değişme zamanı… Orada bizim Yeni Dünya Düzenimiz var. Buna liderlik etmemiz gerekiyor. Bütün dünyayı birleştirmeliyiz.” Buradaki Yeni Dünya Düzeni’nden ne kast ettiği net olarak anlaşılmıyor. İsteyen, istediği gibi anlayabilir. Çünkü açıklamamış, tanımlamamış. Yalnız bu sözlerin kime söylendiğini biliyoruz: Business Roundtable’da (iş dünyasının yuvarlak masası), CEO’lara. Parlamenterlere değil, senatörlere değil, CEO’lara yani sermayeye…
Peki, Biden ile aynı çevreden olup, Yeni Dünya Düzeni’ni iyice açıklayan kimse var mı? Evet, var: ABD tarihinde, Dış İşleri Bakanlığı yapmış en ünlü kişi herhalde Henry Kissinger’dir. O’nun, Diplomasi adlı ünlü kitabında, koca bir bölümün Yeni Dünya Düzenii’ni uzun uzun anlatıyor. Ne diyor? “Her yüz yılda bir tüm uluslararası sistemi kendi değerlerine göre yeniden biçimlendirecek kuvvet, irade, entelektüel ve moral güce sahip bir ülke ortaya çıkmaktadır. 17. Yüzyılda… Fransa Ulus Devlet kavramına dayanan. on sekizinci yüzyılda Büyük Britanya, sonraki iki yüzyılda Avrupa diplomasisine egemen olan güç dengesi kavramını geliştirmiştir. On dokuzuncu yüzyılda Avusturya, Avrupa anlaşmasını yeniden kurmuş…, Yirminci yüzyılda hiçbir devlet ABD kadar… (etkili, pragmatik, ideolojik) olmamıştır.”
“ABD kendi ülkesinde demokrasiyi kusursuz hale getirip, böylece insanlığın geri kalanı için bir ışıldak olarak hizmet edebileceği görüşü… İkinci görüş ise ABD’nin değerlerini bütün dünyaya yayma yükümlülüğü getirdiği…”
“Demokrasi, serbest ticaret ve uluslararası bir hukuka dayanan bir küresel uluslararası düzeni, normal düzen olarak ön görmektedir.” Böyle bir sistem olmadığından bunun yaratılması gerekmektedir. Dünya gerçekten barış istiyorsa ABD ahlaki reçetelerini uygulamasının şart olduğu…”
“ABD, dünyadaki en iyi yönetim sistemine sahiptir ve insanlığın geri kalan bölümü, ancak geleneksel diplomasiyi terk eder, onun uluslararası hukuk ve demokrasiye olan saygısını kabul ederse barış ve refaha kavuşabilir.”
“Bin dokuz yüz on yediden beri … Birleşmiş Milletlerden Helsinki nihai senedine kadar bu yüzyılın başlıca uluslararası anlaşmaları ABD değerlerinin hayata geçirilmesi niteliğindedir.”
Kissinger’in yukarıdaki satırlarının her biri çok önemli. Tarih silsilesi içinde Küreselizm’in diyalektiğini anlatıyor. Mealen şunu söylüyor: “Önceden İmparatorluk, ulus devlet, vb. sistemleri vardı. Birinci Dünya Savaşı ile birlikte en iyi değerlere ve yönetim şekline sahip devlet olan ABD, dominant güç oldu.” Bunu ifade etmek için dönemin ABD Başkanı Truman da Yeni Dünya Düzeni terimini kullanmıştı.
Demek ki Biden şimdi aynı terimi başka bir şey için kullanıyor. Küreselizm diyalektiğinin sonraki adımı için... Kissinger, yukarıdaki dizelerinde bu adımı da açıklamış: Dünyanın geri kalanı barış ve refaha kavuşmak istiyorsa mevcut sistemi bir kenara bırakıp, ABD değerlerini ve demokrasisini ideal olarak benimsemeli. Biden’ın “Dünyayı birleştirmek” sözünden anlamamız gereken de bu.
Biden, 9 Aralık, ‘2021’de 106 ülke temsilcisini çağırarak bir Demokrasi Zirvesi düzenlemişti. ABD’ye ve değerlerine biat eden 106 ülke… Dünya böyle birleşiyor işte. Türkiye davet edilmedi. Seçimler yapılsa da, Meclis olsa da demokrasi olarak kabul edilmiyor. ABD nezdinde Rusya’dan, Çin’den farkı yok yani.
Buradan nereye varmak istiyorum? Rusya-Ukrayna savaşında, Türkiye’nin şu anki pozisyonunu son derece doğru buluyorum: Tarafsız, yapıcı. Fakat bu durum Biden ve Kissenger’in bahsettiği Yeni Dünya Düzeni’ne ve demokrasi anlayışına uymuyorsa ABD, Türkiye’ye “(Rusya’ya karşı) Ya bizdensin ya da düşmanımızsın.” diyebilir. Zamanında Bush’un da dediği gibi... O zaman aynı anda hem NATO ülkesi olup, hem de Rusya’ya karşı tarafsız kalmamız imkânsız hale gelebilir. Yani Yeni Dünya Düzeni’ne dahl ile Rusya’ya müttefik olma konusunda bir seçim yapmaya zorlanabiliriz. İkisi de bizim yolumuz değil.