ABD seçim sürecinde ülkemizdeki bazı yorumcular, TV’lerde kazananın o kadar da önemli olmadığını söylemişti. Sonuçta müesses nizam işleyecek, ABD kurumsallaşmış dış politikası seçilecek başkana göre şekillenmeyecekti. Ben ise yazılarımdan birinde bu düşünceye katılmadığımı belirtmiştim. Çünkü son dönemde Türkiye-ABD ilişkileri iki ülke başkanlarının bireysel iletişimleri üzerinden yönetilmeye çalışılıyordu. Günümüzde ise bu şekilde işleyen bir telefon diplomasisinden bahsetmek mümkün değil.
“Biden’ın 22 Nisanda Erdoğan’ı araması nedir peki” diyen olabilir. Beştepe’ye yakın bazı gazeteciler, bu telefon görüşmesinde Biden’ın 24 Nisanda “Ermeni soykırımı” diyeceğini Erdoğan’a ilettiğini, Erdoğan’ın ise buna tepki gösterdiğini aktardılar. Cevaben de 23 Nisan akşamı TSK’nın Kuzey Irak harekâtı başladı. Yani gerçek bir diyalog hala yok.
Bunun böyle olacağı belliydi aslında. 15 Temmuz sonrası başkan yardımcısı olarak Türkiye’ye geldiğinde Biden’dan, FETÖ mensupları istenmişti. Hepimizin hatırlayacağı üzere “Bizim ülkemizde bağımsız yargı var. Siz delillerinizi gönderin. Ona göre bir karar çıkar yargıdan, biz müdahale edemeyiz.” deyip bu talebi politik bir şekilde reddetmişti Biden. Ondan sonra da Erdoğan hükümetinin “demokratik yollarla” düşürülmesi için muhalefete destek olacaklarını belirtmişti.
Biden’ın seçim bölgesi Delawere, Rum nüfusun yoğun olarak bulunduğu bir yer. Daha genç bir senatörken Kıbrıs Savaşı sonrası Türkiye’ye ambargo uygulanmasını sağlayan kişi de Biden idi. Bu sebeple bir konuşmasında “Seçim bölgemde beni Bidenepulos” diye çağırırlar.” demişti.
Şu 3 aylık başkanlık sürecinde en az tehcire “Ermeni soykırımı” demesi kadar kabul edilmez bir diğer aksiyonu ise Miçotakis’i bir ABD zırhlısına bindirmesi ve Türkiye-Yunanistan gerginliğinde taraf olduğunu açıkça ortaya koymasıydı. Bir de Yunanistan’ın bağımsızlık gününde verilen mesajlar vardı tabii. Yeni ABD yönetiminin gözünde Çin’den, Rusya’dan farkı yok Türkiye’nin.
Biden’ın yardımcısı Kamala’nın seçim bölgesi ise Kaliforniya, ABD’de Ermeni nüfusun en yoğun yaşadığı bölge…
Bundan Sonra Ne Olur?
Daha önce R. Regan da tehcir için “soykırım” ifadesini kullanmıştı ve hiçbir şey olmamıştı. Ayakta olduğunuz sürece, güçlü kaldığınız sürece kimse size zorla bir şeyi kabul ettiremez. Fakat uluslararası hukuk denen şey kazananın, kaybedene isteklerini dayatmasından ibaret bir şeydir. Olurda bir gün yeni bir bağımsızlık savaşına girişir ve bunu kaybedersek, “uluslararası hukuk bize ”Ermenilere tazminat ver. Paran yoksa yerine toprak ver.” diyecektir.
Peki, yakın vadede ABD ilişkilerimiz bundan daha kötü olur mu? Kısa cevap: Olur. ABD yönetimi Türk halkının büyük çoğunluğunun kendisine karşı olduğunu biliyor. Obama’yı bir kenara koyarsak daha önceki hükümetler döneminde ABD’nin Türk halkının sempatisini kazanmayı önemsediğini söyleyebiliriz. Fakat Obama’nın ve devamı olan Biden’ın dönemleri böyle değil. Bu iki liderin, ABD’ye biat etmeyen hükümetleri düşürmek için iç karışıklık çıkarmak, terör örgütleriyle ve ekonomik saldırılarla yıpratma politikaları var. Düşürülen iktidarlar yerine ABD’nin güdümünde hükümetler başa geçirilirse, halkların ne istediğinin önemi olmaz. Bu Rusya için de böyle, başka ülkelerde de böyle.
Türkiye terör sorununun büyük ölçüde çözdü ama daha fazla iç karışıklık, yaptırım ve ekonomik saldırı ile yıpratılıp yumuşatılmaya çalışacak. Ondan sonra ne olacak; ABD gelip işgal mi edecek Türkiye’yi? Hayır, terör örgütleri üzerinden sürdürülen vekâlet savaşları ve istikrarsızlaştırma girişimleri küçük devletler üzerinden yeni vekâlet savaşlarına evrilecek. Bunun ilk örneği Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırmasıydı. Sonunda belki Ermenistan da zarar görecekti ama hem Azerbaycan ‘a hem de boru hatlarının vurulmasıyla Türkiye’ye zarar verilecekti. Ermenilerin savaşı kazanması halinde ise ülkedeki Rus etkisi daha da azaltılabilecekti.
Peki, sırada ne var? ABD nereye silah yığdıysa oradan saldırıya uğrama riskiyle karşı karşıyayız. Milyarlarca dolarlık silah yığınağı ve binlerce PYD militanına eğitim boşuna değil. Yunanistan’a 7 adet askeri üs, “Yanındayız Miçotakis, yürü be koçum!” mesajları… Belki bunlarla Türkiye’yi savaşta top yekûn bir yenilgiye uğratamazsınız. Ama büyük zararlar verdirerek ABD’nin kapısını çalmasını sağlayabilirsiniz. Hatta iç karışıklıklar sebebiyle rejim değişikliği olabilir. Hesap bu. ABD gelip kendisi savaşamaz. Okyanusun karşı tarafında Çin, giderek büyüyen bir tehlike haline gelmişken ABD yüz binlerce askerini buralara getiremez.