Teknolojinin gelişmesiyle ve artan taleple orantılı olarak bir çok dizi yayınlanmaya başladı. Yediden yetmişe bir çoğumuz bu dizileri takip ediyor.
Konak, hastane, mafya gibi her dönem farklı bir konuyla popüler olan televizyon dizileri furyasına şu dönem psikoloji dizileri katıldı. Birçok kanalda çoğunluğu Gülseren Budayıcıoğlu‘nun kitaplarından uyarlanan diziler çekilmeye başlandı. Bu dizilerde neredeyse her kesimden izleyiciye hitap eden konular işleniyor. Çok fazla izlenme rekoru kırmasına rağmen yoğun eleştiriler de yok değil.
Bir kesim bu dizileri gizli saklı olan gerçekleri gösterip insanlarda farkındalık uyandırdığı düşüncesiyle beğeniyle desteklerken diğer yandan işlenen konuların fazla dram içerdiği ve insanların duygularını sömürdüğü gerekçesiyle yayınlanmasının doğru olmadığını düşünenler de var.
Bir başka kesim içinse, ağır vakaların iyileşebildiğini görmek umut verici olabiliyor. Dizilerde ağırlıklı olarak aile büyükleri tarafından fiziksel veya psikolojik şiddete maruz kalan insanların hayatları işleniyor. Bunu yaparken de izleyici sayısını artırmak için dozaj da git gide artırılıyor. Dizide işlenen şiddet, şiddet fantezisine doğru gidiyor. Bu da olumsuzu meşrulaştırmaya kapı açıyor. Bu tür psikolojik dizilerin yayınlanması elbette çok güzel fakat olayları biraz daha naifleştirmek gerektiği kanaatindeyim.