Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasının ardından 1991 yılında bağımsız bir devlet olan Rusya Federasyonu, 1993 yılında kabul edilen anayasasında; demokratik, federal, hukuk devletine dayalı bir cumhuriyet şeklinde tarif edilmiştir. Anayasaya göre , hükümet sistemi olarak yarı başkanlık sistemi kabul edilmiştir. Bu anayasa ile birlikte halk tarafından seçilen devlet başkanı ve parlamentonun güvenoyuna tabi olan bir hükümetin birlikte yer aldığı bir sistem oluşturulmak istenmiştir. Ancak istenilen bu durum uygulama açısından kısmi ölçüde gerçekleşmiş ve beklenenden daha farklı sonuçların meydana gelmesinin önüne geçilememiştir. Çünkü her ne kadar sistemin adı yarı başkanlık şeklinde tarif edilse de, yarı başkanlığın özelliklerinin büyük ölçüde dışına çıkılmıştır. Yani Rusya Federasyonu, kendine özgü bir yarı başkanlık sistemi modelini uygulamaktadır. Kimi zaman bu sistem bazı kişiler tarafından başkanlık ya da süper başkanlık gibi kavramlarla ifade edilse de nihayetinde meşru zeminde yarı başkanlık şeklinde tanımlanmıştır.
Rusya Federasyonu'nda tipik Fransız yarı başkanlık sistemine oranla devlet başkanının güçlü olduğunu inkar edemeyiz. Devlet başkanının bir çok yetkiyi kendinde barındırması ve aşırı güçlü olması durumları, yukarıda ifade ettiğim gibi sistemin, başkanlık ya da süper başkanlık şeklinde ifade edilmesini kısmen de olsa hak ettiğini göstermektedir.
Ülke oldukça güçlü bir cumhurbaşkanı tarafından yönetilmektedir. Aslında yürütme organı iki başlıdır ve cumhurbaşkanı ve başbakandan meydana gelir. Ancak, anayasal olarak cumhurbaşkanı o kadar geniş yetkilerle donatılmıştır ki başbakanın, cumhurbaşkanının isteklerinin dışına çıkması mümkün değildir. Tıpkı Fransa da olduğu gibi cumhurbaşkanı halk tarafından 6 yıl için seçilir ve 2 dönem art arda cumhurbaşkanı seçilen kişi tekrar seçimlere katılabilmek için en az 1 dönem ara vermek zorundadır. Bu sebepten ötürü Putin iki dönemlik sürecin ardından bir dönemi başbakan olarak sürdürmüş ve daha sonra tekrardan cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Başbakanı atamak, başbakanın önerisi ile bakanları atamak, hükümet toplantılarına başkanlık yapmak, askeri stratejiyi belirlemek ve komutanları atamak, meclise yasa tasarısı sunmak ve halkoylamasına başvurmak, dış politikayı belirlemek ve yönetmek, sıkıyönetim ve olağanüstü hal ilan etmek, anayasaya ve federal yasalara aykırı olmamak şartıyla kararnameler çıkarmak gibi yetkiler cumhurbaşkanına aittir.
Sadece bu yetkilere sahip olmak bile cumhurbaşkanının gücü hakkında fikir sahibi olmamıza yeterli olacaktır diye düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı bunların dışında, meclisin alt kanadı olan Duma’ya karşı da bir takım yetkilere sahiptir. Duma, cumhurbaşkanı tarafından önerilen başbakana 3 kez güvenoyu vermezse, cumhurbaşkanı başbakanı doğrudan atar ve Duma’yı feshederek seçimlerin yenilenmesine karar verir. Duma’nın feshedilmesi konusunda cumhurbaşkanının takdir yetkisi yoktur, bu durumda zorunlu olarak Duma feshedilir. Bu yetki, hükümetin kurulması sürecinin tamamen cumhurbaşkanının otoritesine ait olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde görevdeki hükümete Duma’nın güvensizlik oyu vermesi halinde bu kararın uygulanabilmesi için cumhurbaşkanının onayı gerekmektedir. Cumhurbaşkanı Duma’nın kararını onaylamazsa, güvensizlik oylaması işlevsiz kalacaktır. Bu nedenle Hükümet cumhurbaşkanına her anlamda bağımlıdır.
Yukarıda bahsetmiş olduğum durumlar ve özelliklere bakıldığı takdirde Rusya'da, Fransa’da uygulanan tipik yarı başkanlık sisteminden oldukça uzak bir yönetim anlayışının varlığı ortadadır. Ancak burdan yola çıkarak Rusya'nın yarı başkanlık dışında bir yönetim biçimi olduğunu da ifade edemeyiz. En basitinden Rusya Anayasası açık bir şekilde hükümet sistemi anlayışını yarı başkanlık olarak düzenlemiş ve buna bağlı olarak mevzuatını şekillendirmiştir.
Kanaatimce Rusya'da başkanlık sistemine bir adım daha yakın bir yarı başkanlık sistemi uygulanmaktadır.