Çocukluk yıllarıma ait mavinin hemen her tonunu içinde barındıran, yığınla hatıraya sahibim. Sahibim fakat mavinin hemen her tonunu içinde barındıran o nefis çocukluk yıllarıma ait olup da, sadece bugün için vereceğim can alıcı tek bir örnekten bahsedeceğim müsaade ederseniz.
Ağzımıza bir parmak bal çalınarak mutluluk naraları attığımız o müthiş süreçte; alnımıza da yorgun bir parmak yordamıyla, Allah'a kurban edilen kınalı koçların kanı dokundurulurdu. Tebessüm ettiğinize göre sizler de hatırladınız o unutulmaz anıları değil mi?
Evet; mavinin hemen her tonunu içinde barındıran o dönem hemen her evin ihmal etmediği bir ritüel idi bu eylem.Kurban niyeti ile kesilen o mübarek hayvanların etleri, asla bugün olduğu gibi derin donduruculara istiflenmez, aksine saatler içinde ihtiyaç sahibi ailelere taksim edilirdi… Selamlaşarak, bayramlaşarak, kucaklaşılarak. Daha sonra; kurban edilen hayvanın derisi özenle yere serilir, poşetler dolusu tuzlarla tuzlanır ve adeta bir bohça gibi özenle katlanarak, TÜRK HAVA KURUMU'na ait deri toplama görevlilerine teslim edilirdi!
Cemaat sözcüğü sadece camiler ile Cem evleri için kullanılır ve buralarda alevi, sünni kim olursa olsun siyasetin S harfini diline dolamaktan hayâ ederdi! TÜRK HAVA KURUMU o çocuk zihnimde öyle kocaman bir bünye, öyle güvenilir bir şeydi ki, anlatamam. TÜRK ile başlayan herhangi bir kurum nasıl küçük ya da nasıl alelade bir vücuda sahip olabilirdi ki?
TÜRK ise küçülmesi, alelade görülmesi, olsa da olur olmasa da denmesi zor değil, imkânsızdı, imkânsız! Her yıl kutlanan Kurban Bayramlarının olmazsa olmazı, ismiyle müsemma o kurumunun neden önemli olduğunu bugün bir kez daha görmüş olduk!
Ve yıllar sonra bugün; hemen her köşe başında bir cemaat, hemen her köşe başında o cemaatler eliyle inşa edilen irili ufaklı dergâhlar ve hemen her köşe başında, TÜRK ile başlayan yazının silinmesi için mücadele eden ilginç insanlar! TÜRK ile başlayan her sözün önemini, TÜRK ile başlayan her kurumun ehemmiyetini ve "Ne Mutlu Türküm Diyene" diyerek dünyaya haykıran o büyük kumandan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün işaret ettiklerini bu necip millete unutturmak istendiğinde, nasıl bir çıkmaza düşülecek olduğunu tecrübe ettik milletçe!
Tamam haklısınız, sadede geliyorum ve devrik cümlelerime şu şekilde son veriyorum;
Kurban olduğum bu aziz vatanın her bir ferdinin derdini dert edinmeyi kendine görev bilmiş bir kardeşiniz olarak öneriyorum ki: Etinizi, sütünüzü, malınızı, mülkünüzü, çoluğunuzu çocuğunuzu sadece TÜRK aidiyetine sahip kurum ve kuruluşlara emanet edin!
Aksi halde sansarlar tarafından Ensar’da, sapıklar tarafından kumsalda ve yalan yanlış sözlerle din kisvesi ile anlatılan aslı astarı olmayan yalanlarda, bize ait ne varsa, her şey ama her şey hiç edilecek! Çocuklarımıza çocukluğumuzu yâd ettiğimiz gibi bir dün bırakmadık, ancak torunlarımıza masmavi renklerle bezenmiş hatıralar ile yâd edilecek bir dün inşa edebiliriz! Sadece derilerinizin değil, delilerinizin bile kıymetini bilin olur mu?
Bu memleketi deli gibi seven ve bu memleketin değil taşına toprağına, sahipsiz sanılan çöpüne bile canım kurban diyen, diyerek de bu leş dünyadan göçüp gitmeyi dileyen bir kardeşiniz Samim İĞDE
Hay yaşa, ne güzel ifade etmişsin. Samim-i, içten.... Memleket için deli olan Türk Vatandaşı olarak sana katılıyorum. Delilerine sahip çıkmalı memleket. Aksi göçe sebebiyet verecek. Yıllardır var olan beyin göçüne beden göçü de eklenecek
Kutlarım vatan sevdalısı kardeşim. Cumhuriyetimizin temelleri olan kurumlarımızı çökerterek ve maalesef ki yerine bir taş bile koymayan idarecilerimiz. Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi gaflet ve dalalet içinde . Bizlere verdiği görevin sorumluluğu ve bilinci içindeyiz...