Eskiden gazete sayfalarının en üst köşesine iliştirilen ev ve araba kuponlarını, makas işareti ile belirlenen o kesik kesik çizgilerden itina ile keser ve üst üste sırasıyla özenle istifleyip, işaret edilen Sirkeci'deki o meşhur posta kutularından birinin adresine sevk ederken, k*ç değil sadece pul yalardı insanlar.
Kural değişmez ve kurayı çekenler kazanırdı belki ama olsun, masmavi bir ümit vardı.
Maksimum otuz altı pozluk film makaraları ile çalışan mekanik fotoğraf makinelerinin karşısına, rezil rüsva soytarılıklar için değil, yıllar sonra bile gün gibi hatırlansın düşüncesiyle; yürek yüreğe, kol kola, omuz omuza dizilirdi insanlar.
Pozitif enerji sahibi yürekleri, yandığı söylenen negatif film ruloları sarsardı belki ama olsun, bitmeyen bir umut vardı.
Her sokağa ait bir telefon tahsis edilir ve o her telefona ait, metalden yapılmış kocaman bir sarı kulübe inşa edilirdi uygun görülen bir noktaya. Küçük, orta ve büyük boy jetonlar yordamıyla seslenirdi insan insana.
El yordamıyla cam macunu kullanarak basit kalıplarla buzdan jeton icat eden mahallenin âşık hınzırlarından dolayı, çoğu zaman arıza verirdi telefonlar ama olsun, o haylaz âşık hınzırların, şaşkınlık yaratan hırsızlıklarının bile kabul görür bir rengi vardı.
İlerde ne olacaksın kadar kısa, kısa olduğu kadar da, muhakkak bir şey olmalısın derinliğinde, hemen herkesin muhatap olduğu meşhur bir soru vardı.Ve o sorunun cevabının içinde, ya ay yüzlü bir kızın yada al yanaklı bir gencin ismi saklıydı. Kurulan tüm hayaller bu ülke sınırları içinde kalır ve asla dışa taşmazdı!
Yormak için değil, genç zihinleri azimle yoğurmak için başlatılırdı sohbetler. Her genç yüreğin bir mahcubiyeti olurdu ama olsun, o mahcubiyete sebep olan tertemiz bir denk vardı.Yani siz bakmayın bugün alttan üstten konuşan ben merkezli kalabalıkların o sahte kabadayılıklarına;
Ev de vardı, araba da.
Sanatta vardı kültür de.
İletişim de vardı, üretim de,
Sevgi de vardı, saygı da.
Olmayan tek şey vardı, o da emin olun ki şuan varsaydıklarımız!
Samim İĞDE