Bu ülke yoksulluktan çok yorgunluktan çöküyor
Kadim öğretiler şunu söyler:
Bir toplum, kaynaklarını kaybettiğinde değil;
yaşam enerjisini kaybettiğinde çöker.
Bugün bu topraklarda eksilen şey para değil yalnızca.
Eksilen; niyet, ritim ve ruhun dayanma frekansıdır.
İnsan bedeni yorgunluğu bir yere kadar taşır.
Ama ruhsal yorgunluk, sessizce birikir.
Adı konmaz.
Teşhis edilmez.
Ve tam da bu yüzden tehlikelidir.
Eskiler buna “can çekilmesi” derdi.
İnsan hayatta kalır ama içindeki hayat yavaş yavaş geri çekilir.
Ritüeller biter.
Şükür mekanikleşir.
Dua bile görev hâline gelir.
Bu ülkede artık sabahlar, bir başlangıç değil;
katlanılması gereken bir tekrar.
Enerji öğretilerinde bir yasa vardır:
Sürekli korku ve baskı frekansında yaşayan topluluklar,
zamanla hayal kurma yetisini kaybeder.
Çünkü hayal, güven ister.
Bugün insanlar “ne istiyorum?” diye sormuyor.
“Başıma ne gelmesin?” diye yaşıyor.
Bu bir tesadüf değil.
Bu, uzun süre bastırılmış kolektif bir yorgunluğun sonucudur.
Kadim metinlerde toplumların çöküşü anlatılırken
önce ekonomik veriler değil,
insanların iç seslerinin sustuğu yazılır.
İç ses sustuğunda;
vicdan yorulur,
umut zayıflar,
direnç çöker.
Ve en tehlikelisi başlar:
İnsanlar olan biteni “kader” diye adlandırır.
Oysa kader, edilgenlik değildir.
Kader, farkındalıkla taşınan sorumluluktur.
Bu ülke yorgun.
Ama bu yorgunluk tembellikten değil,
sürekli ayakta kalma hâlinden.
Bir toplum, dinlenemiyorsa iyileşemez.
Bir toplum, yas tutamıyorsa toparlanamaz.
Bir toplum, soru soramıyorsa uyanamaz.
Yorgunluk konuşulmadıkça derinleşir.
Derinleştikçe sessizleşir.
Sessizleştikçe normalleşir.
Ve işte çöküş, tam burada başlar.
Asiye Zeynep güleç
Yorumlar
Kalan Karakter: