Hayrettin Karaman yanıtladı: Çift cinsiyetli yaratılanlar nasıl açıklanır?

İlahiyatçı Hayrettin Karaman, Yeni Şafak'taki yazısından çift cinsiyetli yaratılan şahıslarla ilgili gelen soruyu yanıtladı. Kur'an'dan örnek veren Karaman'ın yazısından ilgili bölüm şöyle:

1. Çift cinsiyetli yaratılanları neyle açıklayacağız? Kur’ân’da “Biz erkek ve dişi yarattık” diyor.

YANIT

Allah Teâlâ insanı erkek ve dişi yaratmıştır. Üreme ve yaşama bakımından da her birinin karşı cins ile evlenip aile olmaları -sayı bakımından- mümkün ve kâfi olmaktadır, bir istikrar vardır.

Çift cinsiyetli olanların birçoklarında biri daha güçlüdür, ona nazaran tasnife girer ve ona nazaran hayatını sürdürür. Eşit yahut meçhul olanlar ise milyarlar içinde hayli azdır, istisnaidir; durum, Allah’ın yaratmasındaki nizamın, kulları tarafından çeşitli fiillerle bozulması ve bunun kalıtım kanunlarına nazaran aşağıdaki jenerasyonlarda az da olsa görülmesinden ibarettir.

Hâsılı Allah bir erkek bir dişi yarattım diyor ve o denli de yapmıştır, çift cinsiyetli olan insanı da üreme kuralları çerçevesinde yaratan Allah’tır; lakin o, üçüncü bir cins değildir, bir cinsin çeşitli sebeplerle arızalanmışıdır.

Meâlini sunacağım şu âyet, insanoğlunun yanlışları yüzünden sistemin bozulacağı ikazında bulunmaktadır:

“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde tertip bozuldu; böylelikle Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” (Rûm: 30/41).

Bu âyetin açıklamasında Muhammed Esed’in şu sözü de, mevzumuz bakımından ilgi cazibeli olmalıdır:

“…Toprağın, havanın ve suyun sanayi atıkları ve kent çöpleri yüzünden dizginlenemeyen bir biçimde kirlenmesi; bitki örtüsü ve denizlerin artan bir halde zehirlenip yok olması; yaygın uyuşturucu ve görünürde ‘faydalı’ ilâç kullanımı sebebiyle insanın kendi vücudunda ortaya çıkan her türlü genetik bozukluklar ve insanlara faydalı birçok hayvan çeşidinin giderek yok olması. Bütün bunlara, insanın toplumsal hayatındaki süratli bozulmayı ve çürümeyi, cinsel sapıklıkları, hataları ve şiddeti ve son kademede nükleer dehşeti ek edebiliriz. Bunların tamamı, son analizde, insanın Allah’a ve mutlak mânevî / ahlâkî bedellere karşı umursamazlığının ve bunun yerine, ‘maddî ilerleme’yi tek kıymetli gaye sayan inançlara tutsaklığının bir sonucudur” (II, 828-829).