Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin önceki başkanı ve hukukçu Prof. Dr. Mustafa Şentop, Türkiye Basın Federasyonu (TÜBAF) tarafından düzenlenen 'Anadolu Sohbetleri' Programı kapsamında gazetecilerle bir araya geldi. Mustafa Şentop, Türkiye'nin terörle mücadelesi, olası "eve dönüş/ topluma kazandırma" düzenlemesi, yeni anayasa tartışmaları, Can Atalay kararı ve Suriye'deki gelişmeler üzerine geniş kapsamlı açıklamalarda bulundu.
Terör örgütü PKK'nın uzun süre önce fiilen bittiğini belirten Şentop, "Sadece terör örgütünün varlığının sona ermesi yeterli değil, terörün sona ermesini istiyoruz. Terör örgütlerinin Türkiye için bir tehdit oluşturmaktan çıkmasını istiyoruz. Bu bakımdan Türkiye'de bitmesi ama hemen sınır ötesinde risk oluşturmaya devam etmesi müsaade edilecek bir şey değil" ifadesini kullandı.
Terör örgütü mensuplarının affına yönelik bir soruya Şentop, "Bu teknik bir mesele. Bütün bir tabloyu görüp kaç kişi var, bunların işlediği suçlar nasıl nitelendirilir buna bakılması lazım. İndirimin ötesinde bir daha benzer suçları işlememek adına bir süre tanıyarak, örneğin 5 yıl içinde suçları işlememe durumunda bir cezasızlık hali olabilir," yanıtını verdi.
Mustafa Şentop, Suriye'nin kuzeyindeki terör örgütü SDG/PKK unsurlarına ilişkin soru üzerine, "Türkiye'nin talebi Suriye'de öncelikle üniter bir yapının olması, farklı kesimlerin oradaki yapı içerisinde yer almasıdır. İkincisi, bölgede PKK'nın farklı isimler aldığı yapılanmaların yabancı unsurlardan arındırılmasıdır." diye konuştu.
"TERÖRSÜZ TÜRKİYE HEDEFİNDE HERKES MUTABIK"
Şentop, "Terörsüz Türkiye" süreciyle ilgili soruya "Mesele sadece devletin kurumları ve güvenlik güçleri ile bir terör örgütü arasında değildir. Bu konunun sürdürülebilir ve tam manasıyla çözülebilmesi için toplumun diğer kesimleri tarafından da kabul edilmesi lazım. Sahada bazı tedirginliklerin olduğunu görüyoruz. Daha önce yaşanmış bazı tecrübeler var. Ama "Terörsüz Türkiye" hedefinde herkes mutabık" cevabını verdi.

"İKİ DÖNEM KURALINI KALDIRMA GİBİ BİR ŞEYE İHTİYAÇ YOK"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın seçimlerde yeniden cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağına ilişkin soru üzerine Şentop, şunları kaydetti: "Sayın Cumhurbaşkanımızın önümüzdeki seçimlerde tekrar aday olabilmesi için anayasada bir imkan var. Yani 'bu yol kapalıdır' denemez. Anayasada buna imkan veren bir düzenleme var. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçimlerin yenilenmesi kararı verildiği takdirde, Sayın Cumhurbaşkanımız tekrar aday olabilir. Dolayısıyla anayasayı değiştirme, iki dönem kuralını kaldırma gibi bir şeye ihtiyaç yok. TBMM tarafından seçimlerin yenilenmesi kararı alındığı takdirde Sayın Cumhurbaşkanımız tekrar aday olabilir.Dolayısıyla bunun için anayasayı değiştirme, iki dönemi kaldırma gibi bir şeye ihtiyaç yok. Bunun böyle bir yolu var.
"BU BİR NAS DEĞİL, DEĞİŞTİRİLEBİLİR"
Bazı ülkelerde arka arkaya iki dönem sınırlaması var. Bir dönem ara verdikten sonra bir daha devam etme gibi. Dolayısıyla bu bir nas değil. Değiştirilebilir, konuşulabilir. Ama tabii bunun için bir anayasa değişikliği gerekiyor. Belli bir mutabakat sağlanması gerekiyor. 360 üzeri ama 400'ün altı olursa referandum gerekiyor. Mecburi, zaruri referandum. 400'ün üzerinde olduğu takdirde referandumsuz olma imkanı, ihtimali var. Ama tek yolu bu değil. TBMM tarafından da seçimlerin yenilenmesi kararı alındığı takdirde, Sayın Cumhurbaşkanım zaten olabilir."

CAN ATALAY KARARI
Şentop, Can Atalay'ın milletvekilliği ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararlarına ilişkin soruya verdiği yanıtta, bireysel başvuru kararlarının bağlayıcı olduğunu vurguladı. Şentop, Anayasa Mahkemesi'nin ihlali tespit ettiği durumlarda, hak ihlalinin nasıl giderileceğini de kararda belirlediğini belirterek, geçmişte benzer örnekler yaşandığını hatırlattı. Bu bağlamda Enis Berberoğlu ve HDP'li Gergerlioğlu'nun dosyalarını örnek gösteren Şentop, bazı düzenlemelerin bekletilmesinin gerekçesinin, o dönemde kanun değişikliklerinin dosyalara uygulanabilirliğinin tartışmalı olması olduğunu ifade etti. Şentop, bu beklemenin haklı ve gerekçeli bir süreç olduğunu belirterek, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmasının hukuki ve demokratik sorumluluk açısından önem taşıdığını dile getirdi.
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI
Konuşmasının geniş bir bölümünü yeni anayasa tartışmalarına ayıran eski Şentop, mevcut anayasanın özellikle bazı maddelerinde, yazıldığı dönemin şartlarının belirleyici olduğunu ve bu nedenle bugün artık toplumsal ihtiyaçlarla tam olarak örtüşmeyen zorlayıcı ve sınırlayıcı hükümler bulunduğunu dile getirdi. 1982 Anayasası'nın, darbelerin gölgesinde ve güvenlik merkezli bir anlayışla hazırlandığını hatırlatan Şentop, bunun özellikle dil, vatandaşlık tanımı ve kimlik tartışmaları gibi alanlarda metne sert refleksler olarak yansıdığını söyledi.

Şentop, anayasanın ilgili maddelerinin bugün hâlâ tartışma konusu olmasının, Türkiye'de demokratikleşme sürecinin geldiği aşamaya işaret ettiğini belirterek, anayasal düzenlemelerin artık daha özgürlükçü, kapsayıcı ve güncel sosyolojik gerçekliği dikkate alan bir çerçeveye oturtulmasının önemine vurgu yaptı. Bu bağlamda, anayasanın hem devletin bütünlüğünü hem de vatandaşların kimliklerini zorlayıcı olmadan tanıyan, toplumsal farklılıkları çatıştırmak yerine buluşturan bir anlayışla yeniden ele alınabileceğini ifade etti.
"KAPSAYICI VE BİRLEŞTİRİCİ BİR YAKLAŞIM BENİMSENMELİ"
Özellikle dil meselesi üzerinden yürüyen tartışmaları değerlendiren Şentop, mevcut anayasanın 42'nci maddesinde yer alan "hiçbir dil Türk vatandaşlarına ana dil olarak öğretilemez" ifadesinin tarihsel bağlamı dikkate alındığında dönemsel kaygıları yansıttığını; ancak bugün aynı kaygıların toplumsal gerçeklik açısından geçerliliğini büyük ölçüde yitirdiğini söyledi.
Vatandaşlık tanımıyla ilgili tartışmalara da değinen Şentop, anayasal metinlerde kültürel kimliklerin açıkça sıralanması ya da "kurucu unsur" biçiminde bir hiyerarşi yapılmasının, anayasanın işleviyle uyumlu olmadığını dile getirdi. Anayasaların toplumsal birlik ve ortak tarih inşası için değil, hukukî düzeni belirlemek ve temel hak–özgürlükleri güvence altına almak için yazıldığını belirten Şentop, Türkiye'de bazı kesimlerin yeni anayasadan kimliklerini metin içinde ayrıcalıklı bir statüyle tanımlamasını beklemesinin gerçekçi bir yaklaşım olmadığını ifade etti.

Şentop, Türkiye'de ortak hayatın ve toplumsal dayanışmanın, anayasal metinlerde geçen kelimelerle değil; tarih boyunca birlikte yaşama kültürü, ortak fedakârlık ve karşılıklı saygı üzerinden şekillendiğini söyledi. Bu nedenle yeni anayasanın, kimlikler arasında ayrım yapan veya herhangi bir gruba "kurucu unsur" sıfatı atayan bir dil yerine, tüm vatandaşları eşit kabul eden, kapsayıcı ve birleştirici bir yaklaşımı benimsemesi gerektiğini vurguladı.
ANADİL VE EĞİTİM TARTIŞMASI
Anayasanın 42. maddesindeki "hiçbir dil Türk vatandaşlarına ana dil olarak öğretilemez" hükmünün, o dönemin güvenlik refleksleriyle yazıldığını söyleyen Şentop, "Aynı hüküm içinde 'öğretilebilir ama öğretilemez' gibi çelişkili ifadeler var. Bugün zaten farklı diller öğretiliyor. Bu, anayasal olarak da mümkündür" değerlendirmesinde bulundu.
EŞİTLİK İLKESİ UYARISI
Şentop, PKK ve FETÖ gibi farklı örgütler için benzer yasal maddelerin uygulanmasının, olası bir düzenlemenin anayasal eşitlik ilkesi açısından risk taşıyabileceğine dikkat çekti. Düzenlemenin çok detaylı, kapsayıcı ve aynı zamanda sınırlayıcı şekilde hazırlanması gerektiğini vurgulayan Şentop, aksi takdirde "diğer örgütler için de aynı kapsama girme taleplerinin doğabileceğini" belirtti.
Bu nedenle sürecin teknik olarak hata kaldırmadığını ifade eden Şentop, yasanın en küçük bir belirsizliğinin ileride farklı yorumlara ve hukuki boşluklara yol açabileceğini; bu yüzden hazırlık aşamasında hukuki uzmanlık, güvenlik birimlerinin verileri ve toplumsal hassasiyetlerin bir arada değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
Yorumlar
Kalan Karakter: