ACI: BİR MADEN Mİ, BİR PRANGA MI?
“Benim psikolojim bozuk.”
“Ben neler çektim, sen biliyor musun?”
“Travmalarım var benim.”
“Hayatımı yazsam roman olur.”
Bu tür cümleler, artık sağda solda sıkça duyduğumuz ifadeler hâline geldi.
Çoğu zaman insanlar, acılarını ve sıkıntılarını bir gösteriş ya da kahramanlık aracı olarak kullanıyor. Diğer yandan da bu acıların ardına sığınarak, yaptıklarını haklı göstermeye çalışıyorlar. Yeni trend kelime “travma” ise, neredeyse her davranışın gerekçesi gibi boca ediliyor.
Peki, yaşama bakıldığında gerçekten travması olmayan bir insan var mı?
Ya da psikolojisi dört dörtlük olan?
Elbette her insan her sıkıntıyı aynı şekilde taşıyamaz, herkes acısını farklı yaşar. Ancak acıyı ya da sıkıntıyı bu kadar yüceltmenin veya yerin dibine sokmanın ardında gizli bir “acıdan haz alma” hali yatıyor olabilir.
Gerçekten acı ve sıkıntı yaşayan biri, bunu dönüştürmek için çabalamak yerine sürekli şikâyet etmeyi tercih ediyorsa, burada gizli bir mesaj saklıdır:
“Ben çabalamak, değişmek, dönüşmek yerine söylenmeyi seçiyorum. Bu, daha kolay geliyor. Hem ilgi çekiyorum hem de sorumluluk almıyorum. Değişmekten kaçıyorum.”
Oysa yaşamın mesajı çok açık:
“Sizi, bir imtihan olarak, şer ve hayırla deneyeceğiz. Hepiniz de nihayet bize döndürüleceksiniz.”
(Enbiya, 21/35)
“Dünyada rahat yoktur.” diyen hadis ve
“Bu dünya huzur yeri değil.” diyen bir üstat, bize açıkça şunu söylüyor:
Acısı, sıkıntısı, travması olmayan kimse yok. Sen ya sıkıntılarını vitrine koyup kahraman gibi görünmeye çalışırsın ya da çabalar, dönüşürsün.
Kur'an ne diyor?
“Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık.”
(İsra, 17/13)
Durum açık: Gayret etmek, çabalamak ve emek vermek bizim ilk ödevimizdir.
Gerçek acı ise sessizdir. Bağırmaz, şikâyet etmez, suçlu aramaz. Ya sindirilip içinden geçilir ya da dönüşmesi için emek verilir.
– Ezo Filiz Bayrakoğlu
Yorumlar 1
Kalan Karakter: