Günlük Hayatta Gördüğümüz Çürüme
Bu makalede, birebir yaşadığım bir deneyimi paylaşırken insanlık adına utanç verici bir süreci ele alacağım. Ancak dürüst ve erdemli emlakçıları tenzih ederim.
Bir toplum ne zaman çürümeye başlar? Büyük suçlarla mı, yoksa günlük hayatta sıradan görünen küçük ahlaksızlıklarla mı? İnsanlar birbirlerinin emeğini hiçe sayıp gözlerinin içine baka baka yalan söylediğinde, haklı olanın zayıf, güçlü olanın ise haklıymış gibi göründüğü bir düzen oluştuğunda çöküş başlamıştır.
Bu çöküşü en somut haliyle, ev alma sürecinde yaşadıklarımda gördüm. İnternette gördüğüm ilanlar sahteydi, emlakçılar açıkça yalan söylüyor, olmayan evleri varmış gibi göstererek insanları kandırıyordu. Gerçekle yüzleştiğimde aldığım cevap daha da çarpıcıydı: "Sen inanmışsın, bu senin sorunun." Yani suçlu, haklı ve güçlü konuma gelmiş, haklı olan ise zayıf ve suçlu ilan edilmişti. Peki, bir insan karşısındakinin gözünün içine baka baka nasıl bu kadar rahat yalan söyleyebilir? Bir toplum ne zaman bu kadar yozlaştı?
Bireysel Ahlaki Çöküş: Küçük Yalanlar, Büyük Kayıplar
Toplumsal çöküş bir anda gerçekleşmez; küçük ihlallerin zamanla normalleşmesiyle başlar. Bir emlakçının sahte ilan vermesi, bir müşterinin kandırılması, bir satıcının dürüst olmaması ilk bakışta yalnızca kişisel bir sorun gibi görünebilir. Ancak bu küçük yalanlar bir düzen haline geldiğinde, güven duygusu yok olur. Oysa en üst mertebe, “güvenilir insan olmaktır.”
Bugün birisi bir başkasını kandırdığında, yalnızca para kazanmış olmuyor. Aynı zamanda toplumun genel ahlaki seviyesini de düşürüyor. Çünkü kandırılan kişi artık güvenemez hale geliyor ve kendi çıkarlarını korumak için benzer yöntemlere başvurmaya başlıyor. Böylece bireysel çürüme, toplumsal bir çöküşü tetikliyor.
Ticarette Güvenin Yok Oluşu: Aldatma Sanat mı, Dolandırıcılık mı?
Emlakçılar veya satıcılar, "Bu pazarlama taktiği" diyerek etik dışı yöntemleri meşrulaştırıyor. Gerçekte bu, yalnızca aldatmanın normalleşmesinden ibaret. Bana satılmak istenen evlerin çoğu ya sahteydi ya da istenmeyen şartlara sahipti. En sonunda bir sözleşme yapıldı ve kapora ödedim. Ancak tam tapuya gidecekken satıcı, emlakçıyla anlaşmalı bir şekilde vazgeçmiş gibi yaparak süreci iptal etti. Paramı geri istemek için mücadele ettiğimde ise şu tehditle karşılaştım: "Git mahkemeye ver, paranı alabilmek için iki yıl sürünürsün."
“Pabucun Dama Atılması” Hikâyesi
Selçuklu dönemine ait bu deyim, Ahilik geleneğinde esnaf ahlakını korumaya yönelik önemli bir uygulamadan doğmuştur. Ahilik teşkilatı, esnafların dürüst ve kaliteli iş yapmasını sağlamak için sıkı kurallar koymuş, meslek ahlakına aykırı davrananları çeşitli yaptırımlarla cezalandırmıştır.
Özellikle ayakkabıcılık mesleği bu denetimlerin en sık uygulandığı alanlardan biriydi. Eğer bir ayakkabı ustasının hileli iş yaptığı tespit edilirse, önce meslek büyükleri ve esnafın ileri gelenleri huzuruna çağrılırdı. Yapılan incelemede kusurlu üretim ya da müşteriyi aldatmaya yönelik bir hile belirlenirse, usta sert bir şekilde uyarılır, müşterinin ödediği ücret kendisine iade edilir ve hatalı ürün ibret olması için dükkânın damına atılırdı.
Bu uygulama, hem diğer esnaflara bir uyarı niteliği taşır hem de o ustanın itibarını zedelerdi. Böylece, kalitesiz iş yapan veya müşteriyi kandırmaya çalışan esnaf zamanla meslekten dışlanırdı. İşte günümüzde birinin gözden düşmesi veya önemini kaybetmesi anlamında kullandığımız “Pabucun dama atılması” deyimi, bu köklü geleneğe dayanır.
Günümüzde, yaptırım uygulayacak birçok kurum olmasına rağmen esnafların ne korku ne de çekince duyduğu görülmektedir. Bu durum, aldatmanın sıradanlaştığını ve cezasızlık nedeniyle adeta bir düzenin parçası haline geldiğini kanıtlar niteliktedir. Peki, burada asıl kaybeden kim? Yalan söyleyerek bir başkasının emeğini gasp eden mi, yoksa emeği çalınan mı? Daha da önemlisi, toplum nasıl bu noktaya geldi?
Güçlü Haklıdır: Haklı Olan Neden Mağdur Olur?
Günümüzde "Haklı olan kazanır" sözü geçerliliğini yitirdi. Artık güç sahibi olan, bağıran, tehdit eden, yalanı ustalıkla söyleyenler kazanıyor. Yani, "güçlü olan haklıdır" anlayışı yerleşmiş durumda.
Bir dolandırıcı "Beni mahkemeye ver, paranı unut" dediğinde aslında şunu söylüyordur: "Burada adaleti değil, gücü olan belirler." Böyle bir sistemde adalet kaybolur ve çöküş hızlanır.
Toplumsal Çöküş ve Doğal Temizlik Mekanizması
Bir toplumda çürüme başladığında, zamanla tüm sistem bundan etkilenir. Küçük yalanlar büyük yolsuzluklara, bireysel ahlaksızlıklar kitlesel çöküşlere dönüşür. Bu çürümenin en büyük tehlikesi, insanlara normalleşmiş gibi görünmesidir. Yalan söylemek, kandırmak, başkasının hakkını yemek artık ayıplanmıyorsa, çöküş kaçınılmazdır.
Ancak hiçbir düzen böyle bir çöküşe uzun süre dayanamaz. Bir noktada sistem kendini temizlemek zorunda kalır. Bu bazen ekonomik krizlerle, bazen büyük toplumsal hareketlerle, bazen de doğal afetlerle gerçekleşir. Tarih boyunca çürüyen sistemler ya kendilerini yenileyerek varlıklarını sürdürmüş ya da tamamen yok olmuşlardır.
Döngüyü Kırmak Mümkün mü?
Peki, bu döngüden nasıl çıkabiliriz? Tek tek bireyler olarak ne yapabiliriz? İlk adım, küçük yalanlara göz yummamak, hataların üstüne gitmek ve bireysel ahlakı ön planda tutmak. "Herkes yapıyor" düşüncesiyle hareket etmek yerine, dürüstlüğü ve adaleti savunmak.
Ben kendi adıma, yaşadığım bu süreçten büyük bir ders çıkardım. Kaybettiklerim oldu ama asıl kayıp, toplumun bu hale gelmiş olmasıydı. Çöküş bireylerden başlar ve eğer farkına varılmazsa, tüm bir toplumu yutar. Ancak bireyler olarak doğruda ısrar edersek, belki de bu çöküşü tersine çevirebiliriz.
"Bir toplumda en büyük çöküş, insanların kötülüğe alışmasıdır."
Nasıruddin Mahmut Ahi Evran bin Abbas: “Hak ile sabır dileyip bize gelen bizdendir, akıl ve ahlak ile çalışıp bizi geçen bizdendir.”
Arzu TARAKCI
Yorumlar 1
Kalan Karakter: