Yeryüzündeki her canlı, soyut ve somut ihtiyaçlara sahiptir ve bu ihtiyaçlar o ölçüde karşılanır. İnsan, maddi ve manevi anlamda en çok muhtaçlığa sahip olan varlık olduğundan, ihtiyaçları da oldukça fazladır. Diğer canlılar, yaratılışları gereği belirli bir program doğrultusunda yaşarken, yalnızca insan hem son derece savunmasız hem de son derece güçlü bir varlık olabilme özelliğine sahiptir. Bir yanda bebeklikte en savunmasız varlık olan insan, diğer yanda yetişkinlikte zekâsı ve becerileriyle dünyanın en güçlü türüne dönüşebilir.
İşte bu iki zıt özellik, insanı kendi ihtiyaçlarını karşılamaya zorlar. Çünkü akıl ve marifet, insana bahşedilmiş yeteneklerdir. Akıl ve marifet, sadece ihtiyaçları karşılamaya değil, dünyayı değiştirmeye ve dönüştürmeye de olanak sağlar. Bu da insanı diğer canlılardan ayıran en temel özelliktir.
İsteklerimiz mi, İhtiyaçlarımız mı?
İhtiyaç, yaşamın devamı için gerekli olan somut ve soyut unsurlardır. Yemek yemek, giyinmek, sevmek, gülmek, su içmek gibi temel gereksinimler, ihtiyaç kavramını oluşturur. Ancak ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek, yaratılışın bize sunduğu imkânlara bağlıdır. İşte bu noktada insanın muhtaçlık durumu ortaya çıkar.
Muhtaçlık, yaratılışın bize sunduğu hava, damarlarımızda akan kan, nefes alma ve yemek yeme kabiliyetidir. İnsan, bu imkânlara sahip olsa da, bu kabiliyetlerin varlığını sürdürebilmek için Yaratıcıya muhtaçtır. Kur’an’da bu gerçek şöyle ifade edilir:
"Ey İnsanlar, hepiniz tüm ihtiyaçlarla Allah’a muhtaçsınız. Allah ise hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve övgülerin tamamına layık olandır." (Fatır Suresi, 15)
Yaratıcı, ihtiyaçlarımızı karşılamamız için gerekli olan tüm marifetleri ve kaynakları sunar. Yemek yemek bir ihtiyaçtır; ancak bunu gerçekleştirebilme yeteneğimiz, yani çiğneme, yutma ve sindirme gibi marifetlerimiz tamamen Yaratıcının lütfudur.
İhtiyaçlarımız somut ve yaşamın gerekliliklerine odaklanırken, muhtaçlık daha derin ve yaratılışa dayalı bir bağımlılığı ifade eder. İnsan, varoluşunun her anında Yaratıcıya muhtaçtır; çünkü eksikliği olmayan ve varlığıyla her şeye hayat veren tek güç O’dur.
Hayat ve İstekler Arasındaki Fark
Hayattan bir şey istediğimizde, çoğu zaman beklentilerimizle gerçeklik arasında farklar olur. Çünkü hayat, bize isteklerimizi değil, ihtiyaçlarımızı verir. İnsan, arzularının peşinden koşarken aslında neye gerçekten ihtiyacı olduğunu fark etmeyebilir. Hayat ise bizi olgunlaştırmak, büyütmek ve korumak için ihtiyaç duyduğumuz deneyimleri ve dersleri sunar.
İsteklerde Aşırıya Kaçmak
Bir konuda aşırılığa gidildiğinde, diğer konularda dengesizlikler ve eksiklikler yaşanır. Hayatın dengesi, her şeyin ölçüsünde olmasını gerektirir. Kar etmeyen bir şeyi satmak ne hayra ne de faydaya dönüşür. Fayda yalnızca bir kişiye değil, herkesin ondan nasiplenmesine yönelik olmalıdır.
Bunu anlamak için Halil ile İbrahim’in hikâyesi güzel bir örnek sunar:
Kıtlık döneminde Halil ve İbrahim’in tarlaları bereketli bir şekilde ürün verir. Her biri 50 çuval buğday elde eder. Ancak Halil, gece uyuyamaz ve şöyle düşünür:
“Ben bekarım, ama abim evli ve ailesi var. Ona daha fazla ürün lazım. Bu şekilde adil olmadı.” Bunun üzerine, kimse fark etmesin diye gece yarısı 15 çuval buğdayı İbrahim’in çuvallarına ekler. Aynı gece İbrahim de uyuyamaz ve şöyle düşünür:
“Kardeşim yakında evlenecek, daha fazla ürüne ihtiyacı olacak. Benimkiler fazla geldi.” Bunun üzerine, o da gece yarısı 15 çuval buğdayı Halil’in çuvallarına ekler.
Bu hikâye, paylaşmanın ve fedakârlığın bereketi artırdığını gösterir. Aşırı isteklerin yerine, dengeyi koruyan ve başkalarının faydasını gözeten bir yaklaşım, hem bireyleri hem de toplumu zenginleştirir. Çünkü gerçek büyüme ve bereket, yalnızca kendimizi değil, çevremizi de düşünerek mümkündür.
Aşırılığın Sonuçları
Aşırılık yalnızca maddi değil, manevi düzeyde de bir bozulma yaratır. Örneğin, işkolik bir kişi ailesi ve çocuklarıyla bağlarını zamanla koparır. Sürekli işin peşinden koşarken aile olma birliği zayıflar, duygusal bağlar zedelenir. O kişi, kazancını artırsa da içsel tatminin ve huzurun eksikliğini hisseder.
Oysaki dengeyi bulmuş bir insan hem maddi hem de manevi ihtiyaçlarını karşılayarak hayatını sürdürebilir. Aşırılık, her iki dünyada da eksiklik yaratır. Maddiyat peşinden giden bir insan manevi tatminini kaybederken, sadece manevi değerlere odaklanan bir insan da somut ihtiyaçlarını ihmal edebilir.
Hayatın Anlamı
Bu dünya, sadece senin için yaratılmamıştır. İnsan, bu dünyada hem kendi ihtiyacını hem de başkalarının ihtiyacını görmek için var. Ne kadar az şeye ihtiyaç duyarsak, o kadar az şeyle mutlu olabilme marifetini öğreniriz. Gerçek huzur, az şeyle mutlu olabilmektir.
"Gerçek zenginlik, sahip olduklarımızın çokluğu değil, ihtiyaçlarımızın azlığıdır."
Arzu Tarakcı
Yorumlar
Kalan Karakter: