Yaratıcı’nın dediği gibi, “İnsanı sevgiden, ilgi ve alakadan yarattık” (Alak 2). İnsan, sevgi hamuruyla yoğrulmuş, sevme ve sevilme duygusuyla var olmuştur. Yeryüzündeki tüm arayışı ve yaptığı her davranış aslında sevmek ve sevilmek amacını taşır. Hayatında kurduğu düzenler, yaptığı doğru ya da yanlış her davranışın temelinde sevgi arayışı yatar.
İnsanı insan yapan duygulardır. İnsan, duygularını iyi yönetebildiğinde ve sağlıklı bir şekilde aktarabildiğinde kendini daha mutlu hisseder ve yaşamdan daha fazla keyif alır. Duygular varsa hayat anlam kazanır; sevmek, sevilmek, değer vermek, saygı ve merhamet duygularıyla insan, salt et ve kemikten oluşmuş bir varlık olmaktan çıkar. Bu duyguların olmadığı bir yerde, insan yozlaşır, kabalaşır ve şiddete eğilim gösterir. Değerlerimiz de duygularımızla şekillenir.
Aristoteles, sevginin “karşılıklı bir iyilik dileme hali” olduğunu söyler. Ona göre gerçek sevgi, çıkar gözetmeden bir başkasının iyiliğini istemeyi içerir. Bu bakış açısı sevgiyi yalnızca kişisel tatmin için değil, karşılıklı gelişim için bir araç olarak görür.
Bazen insanlar sevildiklerini hissetmek için ya da sevdiğini zannederek hareket eder. Bir anneyi düşünün; çocuğunu sevdiği ve değer verdiği için ona karşı zaman zaman olumsuz davranışlarda bulunabilir. Bu anne, sevdiği için bunu yaptığını söyler. Ancak sevgisini sınırsızca sunan bir başka kişi, çocuğuna, eşine ya da sevdiği kişiye her şeyi vermenin sevgiyi ifade etmek olduğunu düşünebilir. Fakat gerçek sevgi nedir, sevmenin sınırları var mıdır? Erich Fromm bu konuda şöyle der: "Sevgi bir eylem ve bir sorumluluktur. Sadece hissedilen değil, öğrenilmesi gereken bir sanattır."
Herkesin sevgi dili farklıdır. İnsanların karakter yapıları, hayatı algılama ve sevgiyi ifade etme biçimleri farklılık gösterir. Kimi görerek, kimi dokunarak, kimi ise konuşarak sevgisini ifade eder. Kişisel gelişim alanında “temsil sistemleri” olarak adlandırılan bu yaklaşıma göre, insanlar görsel, işitsel veya dokunsal olarak sevgilerini ifade ederler. Görsel bir insan, sevdiğine daha güzel görünmeye çalışır veya ona güzel bir hediye alır. Estetik detaylara önem verir; ambalaja, sunuma dikkat eder.
İşitsel biri, sevdiğine güzel bir şiir yazar, etkileyici sözler söyler veya anlamlı bir müzik CD’si hediye etmeyi tercih eder. Dokunsal bir kişi ise sevgisini dokunarak, sarılarak veya güzel kokulu bir parfüm, lezzetli bir kek ya da yumuşak bir kazak ile ifade eder. Bu farklılıklar, ilişkilerdeki beklentilerin de farklı olmasına yol açar. Sevgi dili, kişinin sevgiyi nasıl ifade ettiğini ve karşı taraftan neler beklediğini gösteren özel bir yoldur.
Mevlâna Celaleddin Rumi’nin sevgiye dair bir sözü şöyledir: “Sevgi, sadece birine duyulan his değil, aynı zamanda insanın kendini aşmasına yardımcı olan ilahi bir güce sahip bir duygudur.” Bu bakış açısı, sevgiyi bir bağlılık veya bağımlılıktan öteye taşıyarak, insanın kendi içsel yolculuğunda anlam bulmasını sağlar.
Sevgi kelime anlamı olarak “beğenmek ve beğenilmek” şeklinde tanımlanabilir. Ancak çoğu zaman, kişi karşısındakinde beğendiği noktayı değiştirmeye çalışır ve bu durum beğenilmez hale gelmeye yol açar; ilişkide bir kopuş başlar. Ancak bazen vazgeçemez ve bu nedenle bitmeyen, ayrışamayan ilişkilere rastlarız. Bu noktada “bağımlılık” devreye girer.
Bağımlılık, bir insana karşı hem maddi hem de manevi olarak çok fazla bedel ödediğinizde ve birlikte geçirilen uzun zaman sonrasında ayrılmanın zor hale gelmesidir. Ayrılması gereken yerde defalarca kalır ve vazgeçemez hale gelir. Böyle durumlarda, profesyonel yardım almak gerekebilir.
Kur’an’da “Kendileriyle 'sükûn bulup huzurla durulmanız' için size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması, O'nun ayetlerindendir.” (Rum 21) buyrulmuştur. Bu ifadeler, sevginin çok boyutlu bir kavram olduğunu ve her insanın sevgiyi farklı biçimlerde ifade ettiğini gösterir. Sevgi dili, kişinin karakteri, hayat görüşü ve geçmiş deneyimlerine bağlı olarak şekillenen özel bir dildir.
Sevgi, insanın ruhunu besleyen, onu hayata bağlayan en güçlü duygulardan biridir. Her birey, sevgiyi farklı şekillerde ifade eder ve farklı dillerde sevgiyi anlamayı öğrenir. Kimi, bakışlarıyla; kimi, sözleriyle; kimi ise dokunuşuyla sevgisini gösterir. Bu çeşitlilik, insan ilişkilerinde derinlik katar ve bağların güçlenmesine yardımcı olur. Ancak, sağlıklı bir sevgi diline sahip olmak, kişinin kendine ve sevdiklerine duyduğu saygıyı koruması ve sevgisini karşılıklı bir gelişim aracı olarak görmesiyle mümkündür. Sevgi, bağlandığımız insanlarda bir bağımlılığa dönüşmeden, iki tarafın da ruhunu besleyen, içsel yolculuklarını destekleyen bir bağ kurduğunda gerçek anlamını bulur.
Sevgiyi doğru bir şekilde ifade etmek, hem kendimizi hem de başkalarını daha derinden anlamamıza olanak tanır. Sevginin bu çok yönlü yapısı, insanlığın ortak dili olarak kalacak ve bireylerin içsel huzurunu sağlayarak toplumsal barışa da katkıda bulunacaktır.
Arzu Tarakcı
Yorumlar
Kalan Karakter: