Her gün talebimiz dışında onlarcasına maruz kaldığımız reklamlar, bizleri düşündüğümüzden daha fazla meşgul etmekle birlikte üzerimizde hatrı sayılır seviyede etki de bırakıyor. Televizyonda, telefonda, billboardlarda her gün onlarcasına rastlamak artık algımızın dışında kalıyorlarmış gibi hissettirse de birer uyarıcı olarak hep oradalar ve evet artık alıştık. Fakat reklamlar özellikle küçük çocukların ve tabii yetişkinlerin toplumsal cinsiyet rollerini ve modellerini içeren önemli araçlar. Özellikle okul öncesi çocuklar, gerçek yaşam ve reklam ayrımını yapamayabilecekleri için reklamları hayatın parçası gibi algılayabilir ve buradan belli davranış ve tepkileri kolaylıkla sindirebilirler. Bu süreçte, gerçek ile hayal arasındaki farkı anlamakta güçlük çekebilir ve sürekli değişen görüntülerle bir oyun oynadıklarını düşünebilirler. Oyunun çocuğun öğrenme ve anlama yöntemi olduğunu düşündüğümüzde sürekli ekrana maruz kalmanın tehlikesini bir değerlendirmeden geçirmek faydalı olacaktır.
Yetişkin hayatlarımızda bizler biliyoruz ki artık kendi ihtiyaçlarımızı karşılamaktan çok uzak bir tüketim alışkanlığı edindik. Tüketim şeklimiz ile kendimizi değerli hissediyor, mutlu oluyor veya elimizdeki ürünle kendimizi toplum içinde daha saygın bir konumda görebiliyoruz. Örneğin, iletişim ihtiyacını karşılamak için satın alınan bir cep telefonu ile, günümüzde sadece iletişim aracı olarak değil, aynı zamanda gösteriş, saygınlık, prestij ve sosyal statü sembolü olarak da yüksek fiyatlar ödeyerek satın alabiliyoruz, üstelik bize sunulan özelliklerin çoğuna belki de hiç ihtiyacımız olmasa da... Reklamlar ayrıca tüketicinin ürüne veya hizmete duygusal olarak bağlanmasını teşvik ederek mutluluk, özel hissetme gibi duyguları da vurgular. Bu şekilde, tüketici ürün veya hizmetin satın alınmasıyla bu duyguların gerçekleşeceği umuduyla hareket eder.
Tüketici olarak bu yolla kendimize bir kimlik ve kişilik yaratmaya başlamak, bizi özümüzden uzaklaştırır, yapay ve çiğ bir benlik hissine sebep olur. Değerlerimizin veya deneyimimizin belirleyicisi materyal olmamalıdır. En azından çevremizde olup bitenin farkında olmak, bilinçli bir tüketici olmak için özen göstermek dahi yeterli olabilir. Küçük yaştaki çocuklarımızı ise ekrandan olabildiğince uzak tutarak daha özgün kimliklere sahip olmalarının yolunu açabiliriz.