27 Mayıs 1960 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri darbe yoluyla yönetime el koymuş ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi’nde yeni bir dönemin başlamasına sebep olmuştur. Darbe her ne kadar 1960 yılında yapılmış olsa da darbenin meydana gelme sürecini anlayabilmek adına 1946-1960 arası dönemin incelenmesi gerektiği kanaatindeyim.
1946 yılında Demokrat Parti seçimlere katılmıştır. Bu seçim sonucunda iktidar olamasa bile Türk Siyasi Hayatı’nda yeni bir dönem başlamıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren siyasette çok partili hayata geçmek için bir takım girişimlerde bulunulmuştur. Ancak bu girişimler, farklı sebeplerden ötürü başarıya ulaşamamış veya kısa vadeli olmuştur.
1945 yılından itibaren Millet Partisi, Demokrat Parti, Türkiye Sosyalist Partisi, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi, Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi, Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi gibi partiler kurulmuştur ve böylece Türkiye Cumhuriyeti çok partili siyasi hayata geçmiştir. 1946 yılında yapılan seçimlerde açık oy-gizli sayım ilkesi esas alınarak bir seçim yapılmıştır. Bu seçimin demokratik olup olmadığı hususu hala bir tartışma konusudur. Ancak belirtilen görüşlerin büyük çoğunluğu bu seçimin demokratik olmadığı yönündedir. Hakkaniyet ilkesi açısından açık oy usulü ile verilen oylar düşünülecek olursa insanlar bu yol ile kendi üzerlerinde bir baskı hissetmiş olabilirler. Ayrıca yapılan gizli sayım usulü ile de verilen oyların gerçeği ne kadar yansıttığı da muammalıdır.
Her ne kadar 1946 yılında yapılan seçimlerde farklı bir siyasi parti iktidar olamasa da 1950 yılına gelindiğinde yapılan seçimler neticesinde Demokrat Parti iktidara gelmiştir.
Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinde elbette ki bir çok sebep vardır ancak en önemli sebep 2.Dünya Savaşı’nın ülke ve insanlar üzerinde yaratığı etkilerdir.
Bu döneme bakacak olursak yalnızca Türkiye Cumhuriyeti açısından değil tüm Dünya devletleri için de çalkantılı bir dönem olduğunu açık bir şekilde görebiliriz. Nihayetinde büyük bir Dünya Savaşı’ndan çıkılmıştır ve bunun olumsuz etkileri varlığını sürdürmüştür. Durum bununla da kalmayıp soğuk savaş mücadelesindeki bloklaşmaların artışına ve Dünya’nın kutuplaşmasına yol açmıştır. Türkiye Cumhuriyeti böyle bir dönemde çok partili hayata geçmiştir.
Demokrat Parti 1950 yılında iktidara gelmiştir. Her ne kadar Demokrat Parti meşru iktidar olsa da, CHP’nin devletin kuruluşundan itibaren ülkeyi aralıksız bir şekilde yönetmesi sonucunda devlet kurumlarına yeni iktidarı kabul ettirmek kolay olmamıştır. Özellikle ordu içerisinde bu iktidar değişikliği büyük huzursuzluklara sebep olmuştur. Bu durumlar zaten başlı başına sıkıntılara sebep olurken bir de bunlara ek olarak 1950 yılına kadar iktidarda bulunan Cumhuriyet Halk Partisi, ordu ile etkileşimini artırmaya devam etmiştir. Bunun neticesinde durumdan haberdar olan Demokrat Parti İktidarı, hiç vakit kaybetmeden harekete geçmiş ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne yakınlığı bilinen yüksek rütbeli subayları tasfiye etmiştir. Bu durum ordu mensubu subaylar ile Demokrat Parti iktidarı arasında soğukluğa neden olsa da Demokrat Parti’nin toplumsal hayata yönelik politikaları ve halkın desteğine erişimi, sorunların büyük facialara yol açmasının önüne geçmiştir.
1954 yılına kadar Demokrat Parti iktidarının uyguladığı politikalar ekonomik açıdan olumlu olsa da 1954 yılından sonra ekonomik politikalar olumsuzlaşmıştır. Ayrıca 1954 yılında ordu içerisinde yer alan ve Cumhuriyet Halk Partisi taraftarı olan genç subayların birçoğu ordu içinde birden fazla komiteler oluşturmuştur ve darbe yapmak adına ant içmişlerdir. İlerleyen süreçlerde darbe yapacak zemini hazırlamak amacıyla, kimliklerini gizleyerek halkın duygularını etkilemeye yönelik faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu faaliyetler zaman geçtikçe istenen sonucu vermiştir. Demokrat Parti iktidarında gerçekleştirilen “Arapça Ezan” yasağının kaldırılması ve Kırşehir’in ilçe yapılması gibi eylemler, cumhuriyet ilkelerine aykırı olarak atfedilmiş ve bu duruma muhalefet parti tarafından büyük tepkiler gösterilmiştir. 1960 yılına gelindiğinde Başbakan Adnan Menderes, ABD’ye yapmış olduğu bir ziyarette yapılan yardımların artmasını talep etmiştir. Ancak bu talep ABD tarafından olumsuz karşılanmıştır. Bunun üzerine Adnan Menderes, SSCB ile görüşmelere başlamıştır. Bu durumdan rahatsız olan ABD, Türkiye’de yapılacak olan darbenin karşısında olmayacağını ve bunu destekleyeceğini bildirmiştir. Bunun sonucunda ordu içerisindeki komitelerden “Milli Birlik Komitesi” diğer komiteleri birleştirmiş ve 27 Mayıs 1960 tarihinde ordu yönetime el koymuştur.
Ordunun yönetime el koyması sonucunda sıkıyönetim ilan edilmiş ve 1961 yılında yeni bir anayasa referanduma sunularak kabul edilmiştir.