Yalnızlığın kör kuyularında ruhu zincire vurulmuş insanlar vardır; onların çektiği acı, hayatın kabaran dalgalarıyla vurduğu bütün yaralardan daha derindir. Çünkü dış dünyanın darbeleri bir gün diner; fakat insanın kendi ruhuna yabancılaştığı o sessiz kopuş, içte açılan bir uçurumdur ve o uçurumdan geri dönmek çoğu kez bir ömür ister.
Ruhun bedende doğduğu andan başlayıp çağlar boyunca süren yolculuğu, zamanla yön değiştirmiştir; artık ruh bedene hayat vermez, beden ruhu kendine hapsetmiş bir zindancı gibi davranır. Bu çağın insanı, ruhunu yaşatmak yerine susturmayı seçmiş; ancak az sayıda ermiş gönül, bu çöküşün dışında kalmayı başarabilmiştir.
Ruhu tutsak bir beden ne kadar güçlü görünürse görünsün, özgür olamaz. Kendi ruhunu incitenlerin hesap gününde karşılaşacağı ateş, yalnızca ceza değildir; ona emanet edilen ilahi nefese edilen ihanetin kaçınılmaz karşılığıdır.
Anlamın buharlaştığı, kelimelerin ağırlığını yitirdiği, düşüncenin çorak topraklara dönüştüğü bir çağın içindeyiz. Aklın iflası, kalbin kuruması ve anlayışın körelmesi, insanlığın kendine ettiği en büyük zulümdür.
Toplumun soluksuz kaldığı kavga, baskı ve şiddet sarmalının asıl sebebi; insanların birbirini dinlemeyi unutması, benlik kibirlerini tanrılaştırması ve saygının sınırlarını hoyratça yıkmasıdır. Sevginin olmadığı yürekte saygı beklemek ne kadar beyhude ise, saygının olmadığı bir zihinden sevgi ummak da o kadar boş bir çabadır. Böylece insanlık, kendi açtığı bu çatışmanın içinde çırpınırken tek kazandığı şey, meşrulaştırdığı savaşların ardında bıraktığı ganimetlerdir. Fakat bu zaferlerin ardındaki gerçek; dökülen kan, yiten can ve umursanmayan gözyaşlarıdır.
Yetim bırakılan çocukların gözlerinde, kaybedilen babaların gölgesi asırlarca sürecek bir acıya dönüşmüştür. Dul kalan kadınların sessiz duruşu, evladını toprağa veren annelerin feryadı ise cehennemin ateşini bile titretecek bir ağırlık taşır.
İnsanın yaratılıp da olgunluğa erişememesi, yaratılış gayesine işlenmiş en büyük hakarettir. Kâinatı insan için var eden Yaratıcı’ya sevgiyle yönelmeyen kalpler, kaçınılmaz olarak başka tutkulara esir olur. Gönlün ışığına yüz çevirmek hem dünyada hem ahirette ağır bir yük olarak geri döner.
Bugün dünyanın dört bir yanında savaşların hâlâ sürmesi, vicdanın karanlıkta kaybolmasının, merhametin tükenişinin ve dinlerin özünün insansızlaştırılmasının sonucudur. Oysa dinler, ilahi kelâmın insanla konuşması, hakikatin rehberliği, yol gösteren bir ışıktı. Ne var ki kutsal öğretiler; güç tutkusunun, iktidar ihtirasının ve nefsin koyu gölgesinin altında ezilerek asıl anlamından koparılmıştır.
Arzu Tarakcı
Yorumlar
Kalan Karakter: