Boynu toprağa doğru eğilmiş çiçeklerine bakarken ağlamaklı oldu Hasibe Teyze. Yanından geçerken onu üzen şeyin çiçekler olduğu aklıma gelmedi. Zira çiçeklere değil, yüzüne bakıyordum.
“Hasibe Teyze kötü bir şey mi oldu?” Diye sorduğumda:
“Çocuklar mı kırdı yoksa Hasan amcanın tavukları mı girdi bahçeye bilmiyorum ama çiçeklerim harap olmuş!”
“Hasibe Teyze insan bunun için ağlar mı?”
“Âh be yavrum!
Bu kadar hafife alma çiçekleri.” Dediğinde, ne diyeceğimi bilemedim. Onlarla bir dünya kurmuş ve dünyası başına yıkılmıştı. İnsanın evi yıkılırsa nice olur ahvali? İçini açtığında öğrendim…
Hasibe Teyze severdi türkü dinlemeyi. Evimiz yan yana olduğu için, radyonun sesini açardım ki o da dinlesin. Bir defasında seslendi: “Türkülerle gömün beni” eşlik mi ediyordu yoksa bu bir vasiyet miydi?
Yine hastaneye sevdiği adamı ziyarete gidiyordu. Bu kez elinde sadece çiçek değil, minik bir radyo da vardı. O zamanlar öğrendim radyoyla aşkın bir bağı, bağlacı olduğunu. Pillerin iki ucu da temas etmezse çalışmıyordu. Babam anlatırdı: “Askerdeyken radyoda türkü dinlerdim, annen tüterdi gözümde, gözüm sevinmeyi onunla öğrendi. Biz sevdayı Internet ağından değil , gönül bağından öğrendik. Şimdi dijital aşklar türemiş. Yazarsa aşk oluyor, yazmazsa ayrılık imiş. Koğuş arkadaşımın sevdiği hasta olmuştu da, nerden bilsin! O gece göğsü daraldı, uykusuz gecenin sabahında geldi haberi. Seven sevdiğine ayân olmuyorsa, nasıl olacak o sevda?”
Hasibe Teyze hastaneden eve her dönüşünde dilinde başka bir türkü, gönlünde bir alev topu, günden güne de daha ağır adımlarla giriyordu bahçe kapısından içeriye. Yan komşusu seslendi: “Geldiğini yanan lambandan anladım. Nasıl durumu daha iyi mi?”
Hasibe Teyze:
“Eve girer girmez ışıkları yaktığımdan eminim ama bu ev çok karanlık.”
Hiç vedalaşmadı sevdiği adamla. Gideceğini seziyordu, son demleriydi biliyordu ama yine de her sabah bahçeden koparıp bir çiçeği, hastaneye doğru yola koyulurdu. O gün de odasına girdiğinde radyoda şu türkü çalıyordu:
“Göz göz oldu sızılıyor yareler
İkimizi bir kefene saralar
Bir kabirde sır olalım sevdiğim”
Hasibe Teyze söyler arada bu türküyü. Ve yüzü yerde:
“Sesimi Allah'a duyuramadım. Bir duamız vardı, kaldı yarım.”
Hasibe Teyze sevgiyi, aşkı şöyle anlatıyordu:
“Ben onda, kendimi tanımaya çıktığım bir yolcuyum. Ve insan kendisini ölünceye kadar tanıyamaz ki!”
Hep bir iç çekiş vardır birinin diğerine ama! Görüyoruz ki o da tene! Öteye gidecek ruha, dikeniyle, taşıyla o yolculukta kalacak olanlarla karşılaşmak neredeyse mucize!
O mucizelerden birisiydi Hasibe Teyze. Bazı şeyler gibi onlar da mı antika oldu? Yok mu başka mucize?
Hemen akla Neşet Ertaş geldi değil mi? Yoksa Leyla ile Mecnun, Aslı ile Kerem, yahut Ferhat ile Şirin mi?
Hasibe teyze neden gelmesin?
Yıllarca uzak bir memlekette, yel esecek kokusu gelecek diye bekleyen Hasibe Teyze bir defa şu cümleyi kurmuştu:
“Sanadır aidiyetim!”
Söylendikten sonra, anlamının ve yüklediği sorumluluğu alabilecek bir “adam” çıkmıştı karşısına. Gözlerini yumunca Hasibe Teyze, “odam karardı hanım, erkenden uyuma”
Dediğini anlatırdı komşulara. Şimdi onun yokluğunda çiçeklerin kırılmasına, solmasına, kurumasına ve boyunlarını büküyor olmasından ötürü duyduğu acıyı, birlikte çıktığı ama şimdi yalnız devam eden yolculuğunda onu yoran şeylerin neler olduğunu anlıyordum. Elleri dokunmuş, kokusu sinmiş toprağına. İşte bu yüzdendir ki, kararıyor dünyası, çiçekleri olmadığında.
Gençlere Hasibe Teyzeyi anlatıyorum. Elini tutunca, gözlerine bakınca, diz dizeyken bile az sonra ayrılacak gibi dolan gözlerinden başlıyorum. Bir eli diğer omzuna giderken ki mesafeyi de ayrılıktan saydığını. Öz saygıyı konuşuyoruz bazen de. Ruhumuza öz bakım yapmaktan. Gençlerden birisi dedi ki: “İkimizin bir türküsü var. Bazen dünyamın sadece o türkü olduğuna inanıyorum.”
Dünya bazen o kadardır.
Bir şiir belki, bir çiçek, bir orman, bir türkü evet…
Hatta bir radyonun frekansı, aydınlatır dünyamızı.
Ne çiçekleri, ne de türküleri hafife almayalım. Masamda iki karanfil, yanında fesleğen var. Kim bilir kimin gönlünde bir yol ağzı, bir yokuş var. Öyle geçtim Hasibe Teyze’nin bahçesinden. Aşkı tazeleniyor her bahar. Yazarken buraya kadar, çok türkü eşlik etti ama!
“Aşk deyince ötesini arama”
Dedi ya, bıraktım kâğıdı kalemi.
Bakalım sırada hangi türkü var.
Eda Tosun
Yorumlar 1
Kalan Karakter: