İnsanoğlu, var olduğu günden bu yana mutlu olma arzusuyla yaşamını sürdürmüş ve bunun için çeşitli yollara başvurmuştur. Bu yollardan biri de haz peşinde koşmaktır. Peki, mutluluk yalnızca haz almakla mı sınırlıdır? Haz iki ana boyutta ele alınabilir: anlık haz ve sürekli haz.
Anlık Haz: Genellikle dışsal uyaranlara ve maddelere bağlıdır. Bir çift yeni ayakkabı almak, sevilen bir tatlıyı yemek veya hediye almak gibi durumlar kısa süreli bir tatmin sağlar. Bu tür hazların süresi kısadır ve etkisi çabuk tükenir. İnsan, aynı hazzı tekrar yaşamak için ya aynı deneyimi tekrarlamak ya da daha yüksek bir deneyim peşinde koşmak zorunda kalır.
Sürekli Haz ve Erteleme Yasası
Sürekli haz, anlık hazzın aksine, düşük yoğunluklu ama uzun süreli bir tatmin sağlar ve kişinin yaşamına yayılmış, kalıcı bir mutluluk duygusu oluşturur. Bu haz türü, bireyin üretkenliğine ve sürdürülebilir kişisel tatminine dayanır. Çoğu zaman, bir dostla sohbet etmek, doğada yürüyüş yapmak veya bir konuda emek harcamak gibi basit ama anlamlı etkinliklerle elde edilir. Sürekli haz, kişinin kendi çabaları ve katkısıyla doğar; insanlar, ürettikçe ve kendi değerlerini ortaya koydukça bu kalıcı tatmin duygusuna ulaşır.
Hayatın temel yasalarından biri olan erteleme, sürekli haz üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. “Her ertelenen haz veya acı, kendi içinde büyür.” İnsanlar genellikle acıdan kaçarak hazza yönelmek isterler ve bu yüzden hazlarını öne çekme, acılarını erteleme eğilimindedirler. Ancak ertelemeyi doğru yönetmek, uzun vadeli tatmin için kritik bir beceridir.
Yapılan araştırmalar, acı verici veya zorlayıcı görevleri ertelemeyen bireylerin uzun vadede daha yüksek bir tatmin seviyesine ulaştıklarını göstermektedir. İşyerinde hoşlanmadığınız bir görevi önce tamamlamak veya eğlenceden önce ütü yapıp ders çalışmak, geçici acıyı öne çekerek uzun vadede daha büyük bir rahatlık sağlar. Aksi durumda, ertelediğimiz bir diş hekimi randevusu zamanla daha büyük bir diş sağlığı problemine yol açabilir.
Aynı şekilde, işyerinde sürekli ayağımıza çarpan bir vidayı görmezden gelirsek, bu küçük sorun bir süre sonra makinenin durmasına neden olacak büyük bir arızaya dönüşebilir. Bu durum, işletme literatüründe “işletme körlüğü” olarak bilinir ve sık karşılaşılan küçük sorunları fark etmeme eğilimidir.
Psikoloji literatüründe, ertelediğimiz acının büyümesi ve hazlarımızı öne çekmenin zararları üzerine yapılan araştırmalar, kişinin tatmin seviyesini artırmak için “haz erteleme” yetisinin geliştirilmesinin önemini vurgulamaktadır. Sosyal Psikolog Roy Baumeister ve diğerlerinin çalışmalarında, haz erteleyebilme becerisi yüksek olan bireylerin daha sağlıklı ve dengeli bir hayat sürdükleri gözlemlenmiştir. Bu durum, erteleme alışkanlığının ve “sürekli hazzın” oluşmasını sağlamak, bireylerin daha sürdürülebilir bir tatmin elde etmesine katkıda bulunduğunu ortaya koymaktadır.
Bu kavram, çocukların eğitim ve yaşam deneyimlerinde de önemli bir yere sahiptir. Örneğin, bir çocuk “Matematiği anlamıyorum” deyip televizyon izlemeye ya da tablete yöneliyorsa, burada anlık hazlar sürekli haz arayışının önüne geçmiş demektir. Bu durumda çocuğun matematiğe ilgisini çekmek için ona sadece konuyu açıklamak yeterli olmayabilir. Bunun yerine, anlık haz kaynaklarını sınırlayarak (televizyon, tablet vb.) çocuğun ilgisini yeniden derslere yönlendirmek daha etkili olabilir. Anlık hazlarını azaltmak, çocuğun öğrenmeye yönelik ilgisini ve sürekli haz kaynaklarına yönelimini artırır.
Kıssa
Bir bilge, öğrencilerine ders verirken elinde bir çömlek tutmaktadır. Çömleğin içine birkaç büyük taş koyar ve öğrencilere sorar: “Bu çömlek doldu mu?” Öğrenciler, büyük taşlarla dolu çömleği görerek “Evet!” derler. Bilge, bu sefer çömleğe küçük çakıl taşları doldurmaya başlar ve tekrar sorar: “Peki, şimdi doldu mu?” Öğrenciler bu kez biraz daha temkinli, “Evet, şimdi doldu” derler. Bilge, bu kez çömleğe kum döker ve yine sorar: “Şimdi doldu mu?” Öğrenciler bu kez tereddüt etmeden, “Evet, bu sefer kesinlikle doldu!” diye yanıt verir. Ancak bilge son olarak çömleğe su doldurur ve su tüm boşlukları doldurur. “İşte hayat böyledir,” der. “Eğer çömleğinizi önce küçük tatminlerle doldurursanız, büyük hedeflere yer kalmaz. Ancak büyük hedefleri öncelik yaparsanız, küçük tatminler kendiliğinden hayatınıza dolacaktır.”
Haz ve Bağımlılık İlişkisi
Anlık hazlar, tüketim odaklı olduğu için bireyi sürekli daha fazlasına bağımlı kılar. Her yeni haz, bir öncekinden daha fazlasını ister; bu, modern psikolojide “haz döngüsü” olarak adlandırılan bir durum yaratır. Bir tabak tatlı yemek, ikinci tabağı istemeyi; dışarıda eğlenmek, daha uzun süre veya daha farklı bir etkinlik aramayı beraberinde getirir. Psikolog Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisine göre, kişi temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra anlık hazlardan ziyade manevi doyum arayışına yönelir.
Öte yandan, sürekli haz elde eden birey, düşük ama istikrarlı bir mutluluğa sahiptir. Psikolog Martin Seligman’ın pozitif psikoloji yaklaşımı, mutluluğun sürdürülebilirliğinde kalıcı haz arayışının önemine vurgu yapar. Seligman, kişinin hayat amacını bulmasının, hazdan ziyade gerçek bir mutluluk kaynağı sunduğunu belirtir.
Haz ile Mutluluk Arasındaki Farklılıklar
Mutluluğun ve hazzın bağlamı değişkendir. Örneğin, maddi durumu iyi olmayan bir insanın aldığı yeni bir ayakkabının verdiği haz ile zengin bir insanın aldığı pahalı bir hediyeden farklıdır. Burada hazzın büyüklüğünü belirleyen faktör, kişinin mevcut ihtiyaç ve manevi bedelleridir. Çölde susuz kalmış bir bireyin aldığı su, fazlasıyla tatmin edici ve kıymetliyken, bol su kaynağına sahip birinin aynı sudan aldığı tatmin çok daha düşüktür.
İmam Ali bu konuda şöyle demiştir: “İhtiyacın olduğu kadarını al; fazlası seni doyurmaz, aksine köle yapar.” İhtiyaç ölçüsünde alınan haz, daha anlamlı ve kalıcı bir tatmin sağlar.
Tat ve Miktar Arasındaki İlişki
Tat duyusu ve tüketim alışkanlıklarımız, haz alma seviyemizi ve tatminimizi doğrudan etkiler. Tatlandırıcı, baharat veya şekerli yiyeceklerin aşırı tüketimi, zamanla yemeğin doğal lezzetini daha az hissetmemize yol açar. Bu durum, aşırı sıcak bir iklimden soğuk bir iklime geçişte bedende hissedilen ani üşüme gibi bir etki yaratır. Gereğinden fazla tat alma isteği, tat alma duyumuzu ve duygusal tatminimizi de zedeler. Bu yüzden yemeği sadeleştirip tatları azaltmak, tat alma hassasiyetimizi yeniden yapılandırmak için iyi bir başlangıç olabilir.
Kendi Başarı ve Mutluluk Kavramımız
Başarı, insanın beklentilerini kendi yetenekleri ve sınırları dahilinde karşılayabilmesidir. Bir çocuğun ilk kez bakkaldan ekmek alıp geri dönebilmesi ya da genç bir bireyin şehir dışına kendi başına yolculuk yapabilmesi, küçük başarılar gibi gözükse de, kişinin özgüvenini besler ve mutluluk sağlar. Başarı ve mutluluk, birbirini destekleyen unsurlar olarak bireyin ruhunu güçlendirir. Mutluluk arayışında, miktarı artırmak değil; ihtiyaçları sadeleştirerek hazları dengelemek önemlidir. Her geçen gün daha fazla tüketime değil, daha anlamlı üretkenliğe yönelmek, sürekli ve kalıcı bir mutluluğun kapılarını aralar.
Sürekli haz ve mutluluk, anlamlı bir hayatın peşinden gitmekle mümkündür. Mutluluk, tek başına hazla sınırlı değildir; haz, mutluluğun yalnızca bir parçasıdır. İnsan, ancak öz değerlerine uygun bir yaşam sürdüğünde, kalıcı bir tatmine ulaşır.
Hayatın sunduğu her an, her deneyim, bazen farkına varılamayan küçük mutluluklarla doludur. Kalıcı mutluluğu keşfetmek, anlık tatminlerin ötesine geçmeyi, sabırlı olmayı ve hayatın derinliklerinde saklı değerleri bulmayı gerektirir. Anlık hazlar ise gelip geçicidir; onları sürekli bir mutlulukla harmanlamak için dengeyi bulmak gerekir.
"Mutluluk, hazır bir reçete değil, kişinin kendi tarifini bulması gereken bir yemektir."
Hayatın büyük resmine bakıldığında, başarı ve mutluluğun her birey için farklı bir anlamı olduğu görülür. Mutlu bir hayat, anlık hazların ve sürekli tatminlerin dengeli bir bütünüdür. Önemli olan, bu iki unsuru uyumlu bir şekilde harmanlamak ve sürekli mutluluğun peşinden gitmektir. Sadece anlık hazlarla yetinen birey, tatmin duygusunu kısa süreli olarak yaşar; ancak sürekli tatmine ulaşan bir insan, hayatının tüm alanlarında daha anlamlı bir mutluluk yaşar.
Anlamlı bir yaşam için, büyük taşları önceliğe alıp, küçük hazları da yaşamın içine serpiştirmek belki de en sağlıklı yoldur. Unutulmamalıdır ki, yaşam sanatı, bu dengeyi yakalayabilme becerisidir.
Arzu Tarakcı
Yorumlar
Kalan Karakter: