1993 yapımı Günden Kalanlar adlı film, en sevdiğim İngiliz yapımlarından biridir. İzlediğimde oyuncularını ve özellikle senaryosunu çok başarılı bulmuştum. Antony Hopkins’in canlandırdığı ana karakter, efendisi olan bir İngiliz asilzadesine son derece sadık ve biraz da eski kafalı bir kahyadır. Hikayenin zamanı, İkinci Dünya Savaşı sırasına ve sonrasına denk gelmektedir. Filmin arka planında savaşın tek kazananının ABD olduğu anlatılmaktadır. İngiltere, savaşın kazananlar tarafında olsa da sonucu itibarı ile aslında iki yüz yıllık hegemon güç olma vasfını yitirmiştir. Filmin sonunda efendisi sahip olduğu şatoyu genç ve pervasız bir Amerikalıya satar; Hopkins’in canlandırdığı kahya karakteri de sonunda çok bağlı olduğu şatodan ayrılmak zorunda kalır.
Evet, iki dünya savaşını kazanmış olsalar da İngiltere ve Fransa’dan Toynbee ve Garaudy gibi pek çok entelektüel, ülkelerinin eskisi kadar güçlü olamayacağını anlamışlardı. Anlattıkları o gelecek, bugün yaşanıyor. Hala önemli bir sermayeye sahipler ama sömürgelerini kaybediyorlar. Toprak, maden ve nüfus açısından fakirler. Tüm Avrupa bir araya gelse orduları bir Rusya etmiyor. Batı Medeniyetinin yükseliş döneminde ürettikleri Demokrasi, insan hakları, hümanizm gibi kavramları yıpratıp eskittiler. Bunları, yalnızca kontrol altında tutmak istedikleri “ötekini” baskı altında tutup manipüle etmek için kullanılan araçlar haline getirdiler.
“Avrupa o kadar kötüyse niye Afrika’dan ve Asya’dan milyonlarca insan Avrupa’ya sığınmacı olarak gidiyor?” diye sorabilirsiniz. Bunun nedeni o insanların yaşadıkları ülkelerin istikrarsızlaştırılmasıdır. Ayrıca doksanların ortasına kadar mülteci olarak Avrupa’ya giden biri kaçak yollardan da olsa bir iş bulabilirdi. Bir suça karışmadığı sürece çoğu kez ülkesine geri gönderilmezdi. Şimdi ise onları hapishane benzeri gemilere tıkıyor, Ruanda ve Çad gibi Afrika ülkelerine göndermenin hesabını yapıyorlar.
Sonuç olarak bugün Avrupa, dünyanın geri kalanını yeniden sömürge haline getirebilecek kadar güçlü değil. Ya da dünyaya sunabilecek yeni meşru değerleri ve kavramları da yok.
Ve ABD, Batının geri kalanı… Belki Batıda Kanada ve Güney Amerika falan da var diyebilirsiniz. Ama Kanada aslında ABD’nin bir parçası ve coğrafi olarak batıda olsa da Güney Amerika “Batı” denen şeyin kontrolünden çıkma gayretinde.
Evet, ABD diyorduk. İkinci Dünya Savaşından beri hala dünyanın en başat gücü… Yetmişlerde Tüm dünya kovboy filmleri seyrediyor, Amerikan arabaları kullanıyordu. Seksenlerde müzik dense insanların aklına ilk gelen Michael Jackson, doksanlarda Madonna idi. İki binli yılların başına gelindiğinde, Afrika, Güney Amerika’nın sosyalist ülkeleri ve yıkılana kadar Sovyet Bloku dışında dünyanın tamamı Levis 501 ile ya da Nike marka ayakkabılarla tanışmıştı. 11 Eylül 2001’e kadar, dünyada ABD kültürüne, ürünlerine karşı bir sempati hatta hayranlık vardı. Irak ve Afganistan’ın işgali, Guantanamo ve Ebu Guraib hapishanelerindeki işkenceler, Güney Amerika, Afrika, Ortadoğu, Kafkasya ve Asya Pasifik’teki darbe ve başarısız darbe girişimleri, ürettiği ya da vekil devletlere ürettirdiği terör örgütleri yüzünden pek çok masum insanın can vermesi, son olarak ta İsrail zulmünün yanında olması sebebiyle Amerikan sempatisi/hayranlığı artık Amerikan karşıtlığına dönmüş durumda…
Evet, hala dünyanın en büyük iki ekonomisinden biri ve en büyük askeri gücü... Fakat kripto paralar ve aralarında anlaşmalar imzalayan birçok ülkenin kendi paralarıyla ticaret yapmaya başlaması sebebiyle dolar gücünü kaybetmekte. Pek çok küresel firma merkezlerini ABD dışına taşıdı, taşımakta.
Ukrayna Savaşının uzaması ve İsrail’in Gazze saldırılarının sürmesi, bu savaşların sponsoru olan ABD’yi bir sınıra getirdi. Asya Pasifik’te Çin ile hesaplaşma hesapları yapan Pentagon ve Beyaz saray, her yerde oyun kurucu olamayacaklarını fena halde anlamış durumdalar. Bu sebeple ezelden beri yıldızları barışık olmayan Biden ile Netanyahu kavgalı hale geldiler. ABD Dışişleri, İsrail muhalefet liderlerini Washington’a çağırıp Netanyahu’yu devirme hesapları yapıyorlar. ABD’den aldığı fonların bir kısmını, Rusya ile savaşa ayıracak yerde zimmetine geçirdiği söylenen Zelenski için de “Başına bir çorap örülmekte.” tevatürleri ayyuka çıkmış durumda.
ABD Ortadoğu’da eskisi gibi oyun kuramıyor, kurduğu oyunlar, Türkiye, İran ve Rusya gibi ülkeler tarafından bozuluyor. Sığınmacı sorununu, sağlık sistemini, cari açık ve borçlanma sorunlarını yönetemiyor. Önünü kesseler de kesmeseler de kasım ayında Trump gelecek. Başkan seçilirse Trump, seçilmezse ülkenin yarısından fazlası olan taraftarları, ortalığı yakacak. Ülkede kaçınılmaz bir hesaplaşma süreci başlayacak.
Kanlı geçmişleri ve giderek hükmetme güçlerini kaybetmeleri sebebiyle dünya önce “Avrupasızlaşma” şimdi ise “Amerikasızlaşma”, yani bir “batısızlaşma” sürecine girmiş bulunmakta. Başka zaman olsa gerçekleşme ihtimali fazla olmayan “Türk Cumhuriyetleri Birliği” gibi oluşumlar, batısızlaşmanın oluşturacağı boşluk sebebiyle başarılı hale gelebilir.
Yorumlar
Kalan Karakter: