20 Temmuz, Kıbrıs Barış Harekâtının ellinci yıl dönümü. Tam yarım yüzyıl…
Lübnanlı Şii lider Hasan Nasrallah’ın, İsrail’in Lübnan’ı vurmasında Kıbrıs’ın, lojistik anlamda bir etkisi olması durumunda Kıbrıs’ı vurmakla tehdit etti.
Bir de Fener Rum Patrikliğinin İsviçre’deki Ukrayna-Rusya barış zirvesine bir devlet statünde katılması durumu hâsıl oldu.
Bütün bunlar üst üste gelince yeni bir “Rumlar” konulu yazı yazmamın da zamanının geldi sanırım.
Evet, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın üzerinden tam elli yıl geçti. Fakat Rumlar, Yunanistan, İngiltere ve ABD nezdinde sanki öyle bir savaş yaşanmadı. Sanki en başından beri tamamı Rumlara ait olan tek bir Kıbrıs var. Sanki Rumlar Kıbrıs’ta birkaç defa Türklere karşı soykırım girişiminde bulunmadı. Ve sanki Rumların sonunda yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldığı bir savaş hiç yaşanmadı. Kıbrıs’ın kuzeyinde bir devletin varlığı ve bu devlete ait bir kıta sahanlığı, o kıta sahanlığı içinde bulunan doğalgaz üzerinde hakları olduğu da elbette ki kabul edilmiyor.
Türkiye, 2021 yılına kadar KKTC’nin ve Türkiye’nin kıta sahanlığı içinde bulunduğunu savunduğu Doğu Akdeniz’deki bölgelere savaş gemileri gönderdi, navteksler ilan etti ve tatbikatlar yaptı. Fakat üç yıla yakın bir süredir bunu artık yapmıyor. Bölgeden çekildi… AB’ni askeri ve ekonomik olarak karşısına almamak için… Malum, Türk ekonomisinin yabancı sermaye girişine ihtiyacı var. Ne zamana kadar? İhracatın ithalatı karşıladığı, dış ticaret açığının ortadan kalktığı zamana kadar. Peki, gelir mi öyle bir zaman? İnşallah… O zaman gelene kadar tetikte olmalıyız. Çünkü su uyur, Rum uyumaz.” Barış Harekâtını hiç hazmedemedikleri için 20 Temmuz civarı yeni bir maraza çıkması gayet mümkün.
Gelelim Lübnanlı Şiilerle Kıbrıs arasındaki gerginliğe. “Bunun bizimle ne alakası var?” diye sorabilirsiniz. Sonuçta bu gerginliğin kaynağında Güney Kıbrıs’ın İsrail ile yakın durması ve Nasrallah’ın sözleri var. Mevzuun bu kısmı doğrudan bizimle ilgili değil. Fakat Nasrallah’ın tehdidinden sonra konuşan Güney Kıbrıs Rum kesimi Cumhurbaşkanı Christodoulides değildi. Avrupa Birliği Komisyonu sözcüsü Peter Stano’dan Nasrallah’a cevap verdi: “Kıbrıs AB, AB’de Kıbrıs Cumhuriyeti’dir. Üye devletlerimizden birine yapılmış tehdit, AB’ne yapılmış tehdittir.” ABD’de Kıbrıs Rum kesimi ile Askeri ve stratejik işbirliği anlaşmaları imzaladı. Yakın zamanda adanın güneyine konuşlandırdığı hızlı müdahale gücünden sonra bir de helikopter üssü kuruyor. Yani tehdit Hizbullah’tan değil de Türkiye’den gelirse ya da bir biçimde Türkiye ile Güney Kıbrıs arasında yeni bir gerginlik yaşanırsa biz de karşımızda AB ile ABD’yi bulacağız. Bize de “Kıbrıs’a yapılacak yanlış, bize yapılacak bir yanlıştır. Ayağınızı denk alın.” diyecekler.
“Mavi Vatan” konseptinin sahibi Cihat Yaycı, Fener Rum Patrikliği hakkında şunları söylüyor: “Tıpkı bir devlet gibi bayrağı var. İstanbul’a Konstantinapol diyor ve Konstantinapol için yeni Roma İmparatorluğu’nun başkenti diyor.” Şimdi buna ek olarak Fener Rum Patriği, İsviçre’deki Ukrayna-Rusya barış zirvesine katılıyor ve sonuç bildirgesine imza atıyor. “Ekümenik Patrik” olarak. Yani evrensel, devlet üstü bir makam olarak Türkiye resmi makamlarının da buna bir itirazı olmuyor. Oysa Fener Rum Patrikliği Lozan Anlaşması’na göre ekümenik falan değil, Fatih Kaymakamlığı’na bağlı.
Hatırlayalım, Ege’de Yunanların kıta sahanlığı başlangıçta 3 mildi. Lozan Anlaşması’na göre… Sonra altı mile çıkarıldı, Türkiye’nin sesi çıkmadı. Şimdi 12 mile çıkarmanın peşindeler. Bizi Ege’de sıkıştırmanın hesaplarını yaptıklarını çok geç anladık. Dikkat etmek lazım, su uyur Rum uyumaz. Ekümenik patrik falan derken, bir bakmışsınız “Yeni Roma ve Konstantinapol” ifadeleri AB içinde ya da BM metinlerinde bahsi geçen konular haline gelivermiş.
Yorumlar
Kalan Karakter: