Önceki yazımda “Batısızlaşma” kavramından bahsetmiştim. Batısızlaşma, kısaca Avrupa’nın ulusal devletlerinin ve ABD’nin çeşitli bakımlardan güç kaybetmesi, zamana uyan yeni değerler üretememesi, buna bağlı olarak da diğer ülkelerin ve halkların onlardan zihnen uzaklaşması, daha milli hale gelmeleridir.
“Eğer böyle bir şey varsa niye herkes İngilizce konuşuyor? Çocuklarımız ABD malı tabletlerde, Batı üretimi oyunlar oynuyor. Bu nasıl bir batısızlaşmadır?” diyenler olabilir. Bunlar batılılaşmayla değil küreselleşmeyle ilgili durumlar. “Peki, küreselleşmenin merkezi Batı değil mi? Batılılaşma ve küreselleşme aynı şey değil mi?”
Tamam, şimdi aralarındaki farkı ve aslında bir süredir Batıcılarla küreselcilerin nasıl çatışma halinde olduklarını anlatmaya çalışayım.
Biraz tarih… 17. yüzyıla kadar Katolik kilisesi ve Avrupa’daki imparatorluklar, Yahudileri, dönmeleri, Katolikliği tam olarak benimseyememiş Avrupalı toplulukları baskıları altında tutuyorlardı. 17. yüzyılla beraber, yukarıda saydığım topluluklar, Katolik Kilisesi’ne ve imparatorluklara karşı başkaldırdılar. Britanya İmparatorluğu’na karşı yapılmış Amerikan Devrimi, bu başkaldırının ilk meyvesiydi. Amerikan Devrimi başarılı olunca, Benjamin Franklin ve Thomas Paine gibi isimler Fransa’ya giderek aynı şeyin Avrupa’da da gerçekleşmesi için çaba harcadılar. Başarılı da oldular. Fransız İhtilali sonucu Aydınlanma ve ihtilal fikri tüm Avrupa’ya ve Osmanlı coğrafyasına yayıldı.
Franklin ve Paine gibi küreselcilerin atası sayılabilecek isimler, düşüncelerinin ve inançlarının yalnızca kendi ülkelerinde değil, mümkünse uygar dünyanın tamamına yayılmasını istiyorlardı. Bunlar Katolikliğin kalbi olan İtalya’da bile başarılı oldular. İtalya’da Garibaldi ve Mazzini gibi komitacılar, Genç İtalyanlar adında bir örgüt kurup müesses nizamı yıktılar. Osmanlıda da bu hareketi “kopyala/yapıştır” yaptılar, Genç Türkleri (Jön Türkler) kurdular. Genç Türklerin çoğu Masondu ve Mazzini’nin üstadı olduğu İtalyan Locası’na üyeydiler. “Vatan Şairi” diye bilinen Namık Kemal ise bir Yunan locasına (Prodos) üyeydi.
Neyse, biz yine dönelim küreselcilere… Bunlar üç ilahi dine inanmıyorlardı. Paine, Akıl Çağı adlı kitabında Yahudiliği, Hristiyanlığı ve İslam’ı eleştirirken, kendi inançlarının ne kadar doğru, tanrılarının ise ne hakikatli olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Kitabının adı Akıl Çağı idi, küreselciler Aydınlanma ve akılcılıktan dem vuruyordu ama inançları panteizme yakındı. Aynı tayfadan olan ve Yahudi bir anadan doğan Freud da antik Mısır kaynaklı Aton dinine inandığını anlatır. Bunların kullandıkları bir sembolizm dili ve akılla, bilimle falan hiç de savunamayacakları ezoterik inançları vardır.
Küreselciler, önce Avrupa’da Londra ve Nice, İkinci Dünya Savaşı ile beraber de ABD’yi merkezleri olarak kullandılar. Bu merkezlerde Batıcılarla yani Avrupa’nın ve ABD’nin ulusalcılarıyla beraber Rusya’ya, Avusturya ve Osmanlı imparatorluklarına karşı ittifak kurdular. Uzun yıllar boyu dünyanın geri kalanını birlikte sömürdüler, birlikte zenginleştiler. Fakat İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa, son otuz yıldır da ABD ulusal devletleri borca batıp üretemeyince, küreselciler Batı’dan ayrılmaya, sermayelerini Asya ve Afrika’ya kaydırmaya başladılar. Yani ulusalcı diye tabir edilen Batıcıları yüzüstü bırakmaya kalktılar. Çin, Hong Kong, Güney Kore, Singapur gibi ülkeleri üretim ve finans merkezleri haline getirdiler.
Yani küreselciler, doğup geliştikleri Batı’ya karşı bir sadakat duygusuna sahip değiller. Bir virüs gibi girdikleri bünyeyi kullanıp çökerttikten sonra başka yerlerde yeniden hayat buluyorlar. Dünyanın batısızlaşmasının bir nedeni de küreselcilere ait işlerin ve fonların Batıyı terk etmesi. Bugün CIA, dünyanın pek çok yerinde kaos ve kargaşa çıkması için çalışıyor olabilir ama küreselci-ulusalcı ayrışmasının en yoğun olduğu yer ABD.
Hatırlarsınız, Trump başkanlığı bıraktığında ABD’de bir kongre baskını olmuştu. Bu baskın, küreselci-Amerikancı kavgasını çok tehlikeli bir boyuta taşımıştı. Aradan dört yıl geçti ama henüz tehlike geçmedi.
Küreselciler, yeniden seçilemesin diye Trump’a, daha önce bir kadınla para karşılığı girdiği ilişkiyi, vergi borçlarını, başkanlığı sırasında edindiği gizli belgeleri ve kongre baskınına destek vermesini ileri sürerek davalar açtılar. Fakat bunların hiçbiri işe yaramamış gibi görünüyor.
Evet, Trump geliyor. Seçime girerse kazanmasına kesin gözüyle bakılıyor. O zaman küreselci-Amerikancı hesaplaşmasının doruğa ulaştığını göreceğiz. Biden döneminde ABD hükümeti, dünyada milliyetsizleştirme, cinsiyetsizleştirme, dinsizleştirme, kimliksezliştirme ve devletsizleştirme politikası güttü. Trump geldiğinde önce bürokrasiyle ve demokratlarla hesaplaşacak. Küreselciler ortalığa Antifa gibi anarşist grupları salacaklar. Trump’ı destekleyen ulusalcılar, Antifacılarla çatışacak. California gibi bazı eyaletler, bağımsızlığını ilan edecek.
Kasım ayı gelene kadar, sinagog baskını, Epstein olayı gibi yeni rezilliklerle tanış olacağız. Ocak ayındaki başkanlık devrinde ise asıl cümbüş kopacak. Çayınızı, çekirdeğinizi hazır edin. Seyran var!
Yorumlar
Kalan Karakter: