Önceki yazımı, Reisi’nin cenazesine ulaşılmadan saatler önce kaleme almıştım ve hayatta kalma ihtimalinin pek mümkün olmadığını belirtmiştim. Ayrıca ölüm sebebiyle ilgili üç ihtimalin olduğundan bahsetmiştim. Artık bunlardan birinin ihtimal olmaktan çıktığını söylemek mümkün… Hangisi o… “Dış güçlerce suikasta uğramış olma” ihtimali?
Bunu İsrail yapmış ya da yaptırmış olsaydı, muhakkak ima yollu da olsa ülke basınından ya da siyasetinden birileri dile getirirdi. Netanyahu, iktidarda kalma sürecini uzatmak için savaşın bölgede başka yerlere sıçramasını istiyor. İsrail’in, Hamas’ı yok edebilme kudretinin olmadığı da alenen ortaya çıktı. Öyleyse ABD’yi de savaşa dâhil etmek Netanyahu’nun işine gelir. Çıkıp, “Reisi’yi biz öldürdük.” dese gerilimin tırmanması, dolayısı ile ABD ile İran’ın karşı karşıya gelmesi, kaçınılmaz hale gelir. ABD hiç istemese de buna mecbur kalır. Fakat Netanyahu, bunu yapmıyor. Bunu söylememesinin tek bir neden olabilir: Helikopter kazasında İsrail’in gerçekten bir dahlinin bulunmaması.
Bu ihtimali zayıflatan gelişmelerden biri de ABD’den, İsrail’den ve dünyanın pek çok yerinden on binlerce kişinin, arama tarama sırasında Akıncı İHA’nın hareketlerini radarlardan merakla izlemesi… ABD ya da İsrail kaynaklı bir suikast olsaydı, durumdan daha fazla haberdar olacaklarından, radarları Akıncı’nın hareketlerini böylesine merakla takip etmezlerdi.
Dolayısı ile geriye iki ihtimal kaldı: “İhmal ya da iç çekişme sonucu suikast…”
Gelelim yazının başlığında da değindiğim Reisi için Türkiye’de bir günlük yas ilanı mevzuuna. İran’da bir deprem ya da sel sebebiyle halktan masum insanlar yaşamını yitirseydi, ülkemizde yas ilan edilmesini saygıyla karşılardım. Ama İran rejimi nedir? Reisi kimdir?
Trump’ın başkan olduğu dönemde ABD, dört PKK elebaşı için milyonlarca dolarlık ödül koymuştu. Neden, ABD PKK’yı desteklemiyor mu? Farklı PKK’lar var ve o dört elebaşı, İran PKK’sını yönetiyor. İran’ın koruyup kolladığı PKK’yı… Daha bir ay önce Kandil üzerinden İran’a kaçan PKK’lılar yüzünden iki ülke arasında gerginlik yaşanmıştı. İran budur. Irak’ın dağlarına PKK’yı yerleştiren Kasım Süleymani idi. Suriye’den beş milyon insanı Türkiye’ye doğru süpüren Rusya ile İran’dır.
Peki, Reisi Kimdir? İranlıların yüzde otuzunun bile oyunu alamamış, yüzde yetmişinin hiç haz etmediği biridir. Zindanlarında işkenceyle pek çok adamın ve kadının öldürüldüğü bir rejimin adamıdır Reisi.
Gencecik çocuklar isyan ettiği için hapislere atıldı. Kızıyla erkeğiyle onlarcası içeride tecavüze uğradığı için dışarıya çıktıklarında canlarına kıydı. Rejime isyan ettikleri için mürtet ilan edildiler. Rejimin Allah’ın yerine geçtiği bir ülke ve o ülkenin Cumhurbaşkanı… Kimin imanını olduğunu yalnız Allah belirlemez mi? Pek çok kadın, rejimin simgesi haline geldiği için başörtüsünden nefret eder hale geldi. Başlarını örtecekleri varsa bile tepki için çıkarıp bir kenara fırlattılar.
İran’da her şey o kadar yanlış ki artık kendi Cumhurbaşkanlarını hayatta, rejimlerini ayakta tutabilecek halleri kalmadı.
Bizim inancımızda ölenin ardından kötü konuşulmaz. Fakat bu eş dost için böyledir. Milyonların zulüm görmesinde sorumluluğu olan biri varsa bunu dillendirmek gerekir. Zaman zaman Saddam Hüseyin ya da Kaddafi için güzellemeler yapanlara, sizler de şahit oluyorsunuzdur: “Onlar ölmeseydi ülkeleri dağılmazdı.”
Hayır, onlar diktatördü; adil olsalardı ülkeleri dağılmazdı.
Kaddafi, kudretli olduğu zaman Libya’nın ikinci en büyük aşireti olan Avakirleri Bingazi’de sürekli tepeledi. ABD yönetimi bunların eline silah tutuşturdu ve “Hadi intikamınızı alın.” dedi. Saddam ve oğulları, sevmedikleri adamların ceplerine mini bir bomba koyup patlatmayı alışkanlık haline getirmişti. Halepçe Katliamı’nda beş bine yakın masum kürdü öldürdüler.
Kendi halkına zulmeden, Şii nüfusu kendi kirli emelleri için ateşe atan, Yemen’de, Irak’ta ve Suriye’de Sünni oldukları için milyonlarca insanı yurdundan eden ve yüz binlercesini katleden İran Rejimi ile hayatını kaybeden Reisi, en az Saddam ve Kaddafi kadar, hatta daha bile fazla günaha bulanmıştır. O yüzden Türkiye’de yas ilan edilmesi benim içime hiç sinmedi.
“Niye öyle diyorsun, İran ile hem Türkiye’nin hem de Azerbaycan’ın arasında bir yumuşama ve iş birliği süreci başladı.” diyenler olabilir. İran Rejimi, yalnızca güçten anlar. Bu yumuşama mecburiyetten kaynaklı. Ermenistan, Rusya’dan henüz tam olarak kopmamışken İran, Azerbaycan’ın bir numaralı düşmanıydı. Ne zaman ki Paşinyan hükümeti Rusya ile tüm köprüleri atıp, tamamen ABD ile Fransa’nın dümen suyuna girdi; o zaman İran da Ermenistan ve Azerbaycan politikasını değiştirmek zorunda kaldı.
Evet, İran halkı kardeşimizdir. Ama bence İran Rejimi ve Reisi için bu derece empati ve sempati kurmaya hiç gerek yok.
Yorumlar
Kalan Karakter: