Bugün 19 Mayıs; Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı. Aynı zamanda ülkenin en önemli iki takımının futbol müsabakası var. Şampiyonluk yarışında belki de en belirleyici maç… Fakat ülke gündeminin bir numarasında komşumuz İran’ın Cumhurbaşkanı Reisi ve Dışişleri Bakanı’nın karıştığı helikopter kazası var.
Azerbaycan ile İran sınırında ortak inşa edilen Kızkalesi Barajı’nın açılış töreninden dönerken, “sert iniş” yapmış helikopter. İranlı yetkililerin söylediğine göre… Nereye? İran’daki Güney Azerbaycan bölgesine… Dağlık, yoğun ormanlık ve kesif sisli bir bölgeye… 1998 model bir helikopterin, böylesi bir yere sert dahi olsa bir iniş yapabilmesi mümkün mü? Hayır, mümkün değil. Bu olsa olsa bir çakılmadır.
Nitekim baraj açılışından dönen üç helikopter olduğundan ve diğer ikisinin Tebriz civarına inebildiğinden bahsediliyor. Bu iki helikopter havadayken, Reisi’nin bulunduğu helikopter ile iletişimleri bir vakitten sonra kesilmiş. Yani o helikopterin iletişim sisteminde ciddi bir hasar oluşmuş. Yani belli ki helikopter çakıldıktan sonra kırıma uğramış. Dolayısıyla bulunması umut edilen şey bir helikopter enkazı aslında…
Altmış yaşın üzerinde bir adamın, bindiği helikopter dağlara, ağaçlara çarparak kırıma uğramışsa, o adamın sağ kurtulma imkânı var mıdır? Maalesef, pek yoktur.
Düşük ihtimal de olsa yaralı olarak kurtulabildiğini varsayalım. Bir sağlık müdahalesi olmaksızın yaralı halde hayatta kalabilme ihtimali nedir? Gece dağ başında soğuktan donmaması…
Bu “sert iniş”, bana fena halde Muhsin Yazıcıoğlu’nun başına gelen helikopter kazasını hatırlattı. Olumsuz hava koşulları, kaza yerine hemen ulaşılamaması, gidilecek yere daha güvenli bir ulaşım söz konusuyken, helikopterle, zor coğrafi ve iklim koşullarının olduğu bir yerden gidilmesi için birilerinin ikna etmesi… Hepsi iki olayda da var.
Muhsin Yazıcıoğlu kazasında ciddi şüpheler var. Dosyası geçtiğimiz eylül ayında yeniden açılmış, yeniden başlayan yargı süreci 2024’e taşınmıştı. Tutuklu on dokuz şüphelinin FETÖ iltisaklı olduğundan bahsediliyor.
Reisi kazası duyulur duyulmaz benzer biçimde bazı spekülasyonlar dillendirilmeye başlandı. İsrail/ABD ile İran arasında yaşanan gerilim hepimizin malumu. Pek çok İranlı bilim insanı ve üst düzey asker ABD ve İsrail tarafından gerçekleştirilen suikastlara kurban gitti. Bunların bir kısmı İran sınırları içinde gerçekleşti. Yani İran’da ciddi istihbarat zafiyetleri olduğu aşikâr… Dolayısı ile Reisi’ye ve yanındaki üst düzey yetkililere “dış güçlerin yönlendirmesiyle” bir suikast gerçekleştirilme ihtimalini yabana atamayız.
Öte yandan Hamaney, Ahmedi Nejat ve Hasan Ruhani gibi isimlerin yeniden cumhurbaşkanı adayı olmasını engellerken, Reisi’nin önünü açma eğilimindeydi. Vefatından sonra yerine Reisi’yi düşündüğü söyleniyordu. TV’lerde birileri, kazanın ardında iç siyasi çekişmeler olabileceğini dillendirmekte. Mümkün mü? Elbette bu da mümkün…
Fakat ardında hiçbir hesap olmaksızın, salt ihmal kaynaklı bir kaza da gayet olası. İran hava savunma sisteminin kazayla Ukrayna’ya ait bir sivil uçağı vurduğunu biliyoruz. Suriye’de dost ateşiyle öldürülen İranlı milisleri, pandemi döneminde İran sağlık sisteminin nasıl yetersiz kaldığını gördük. Kısacası “İran Devleti “ adına ne varsa hepsi sapır sapır dökülüyor. Yani kaza nedeninin ihmal olabileceğini düşündürten pek çok emare de mevcut.
“Peki, sen ne düşünüyorsun kardeşim, sana göre sebebi ne?” diye sorabilirsiniz. Bu işlerin “bana göre”si olmaz. Yazıcıoğlu kazasını hatırlatsa da elimizde yeterli veri olmadan, sadece zanna dayanarak analiz yapamam. Birçoğumuzun, gönlüne hoş geleni mutlak doğru kabul etme alışkanlığı var maalesef. Bazı şeyleri bilmediğimizi, bazı şeyleri yeterince anlamadığımızı kabul etmekten hoşlanmıyoruz.
Yorumlar
Kalan Karakter: