An kadar yakın olduğu bilinip, asla gelmeyecekmiş kadar uzakta olduğuna inanılırcasına garip bir ruh haliyle sürdürülen ömür denen süre, muhakkak ve ansızın son bulacak!
Son bulacak olan o an ismi dahi bilinmeyen kalabalıklar, süresini yitirmiş olanın ardından atılıp tutulan sayısız yalan yanlış safsataya ortaklık etmek için kendi sürelerinden feragat etme telaşı ile adeta senkronize bir halde seferberlik ilan edecekler.
Defin!
Süresi bitenin olup bitenden zerre haberi olmadığı için olsa gerek; herkes duyduğuna uygun bir devrik cümle iliştirmek için adeta laf cambazlığına soyunacak.
"Çok iyi bir insandı" cümlesi en revaçta ve en çok tekrar edilen ezber olacak. Sonrasında süresi bitenin, henüz bitmemiş süreye sahip olup; "daha var/dır" savurganlığında olanlardan, belki de tek bir kez dahi duymadığı kadar su berrakliğıyla betimlenerek devam eden cümleler icat edilecek. Ki, herbiri; renklerin o güzel olanı olan, mavi, masmavi olacak.
"Çok gençti, çalışkandı, ekmeğini taştan çıkarırdı, müthiş espriliydi, saftı, temizdi, di di di.. uzayıp gidecek süresi bitip gidenin ardından söylenenler.
Öyle ki, belki de gerçekte süresi bitenin sesinin renginden dahi bihaber olduğu yüzlerce sesin; duymayacak olduğu kesin olan süresi bitenin ardında bıraktığı süresi bitmemiş olanların, "yalan yanlış" ifadeleri tastik edilecek.
Belki de defalarca zor durumda kalmış olup ve defalarca bir başına bırakılmış olan süresi bitip gidenin; defin işlemleri için o güne kadar görülmemiş derecede müthiş bir yarışın startı verilecek.
İzinler alınacak,
Mezarı seçilecek,
Toprağı kazılacak,
Kefeni biçilecek,
Suyu tutulacak,
Helvası kavrulacak ve dur durak bilmeyen gereksiz yüzlerce ve binlerce methiyeler savrulacak dört bir yana.
Nefes alırken cılız maaşı için oralı bile olmayanların, nefessiz kalan soğuk naaşı için gönüllü sergiledikleri ibretlik tiyatro; süresi bitenin görmesi gereken belki de en hazin dram ve "insanlık" denilen o müthiş kelime, sadece süresi bitenin şahit olamadığı, oncağız bir gram olacak!
Süresi bitenin hane kapısı eşiğinde, sürelerine daha çok var olduğunu düşünen birbirine bitişik kalabalıklar, unutulması imkânsız başlıklı hikâyeler eşliğinde; günden muaf gibi yapılan dünlü sohbetlerle tokalaşırken, üzeri örtülen mezarın mimarları belirecek az ötede...
Süresi bitenin gidiş günü; mutlak suretle yeşilimsi rivayetlere iliştirilerek mübarekleştirilen güzelleştirmelere konu edilecek!
Süresi bitenin o güne kadar "aç mısınız?" diye sorularak tek bir defa çalınmamış kapısı önüne toplananların, mucizevi şekilde ve asla masraftan kaçınmadan karşıladıkları ve bir daha asla karşılamayacakları maliyetler ile yiyecek ve içeceğe boğulacak!
Süresi bitenin soğuk naaşını toprağa verenler, süreyle yarışır bir halde ve her ne kadar minik olursa olsun rakamsal bir bedelle; gerçekte diriler için olan Tanrı kelâmı ayetleri okutmak için birini bulacaklar (tutacaklar) ve herkes bu yapılanın olmazsa olmaz olduğunu düşünecek.
Yedisi,
On dördü,
Kırkı,
Elli ikisi gibi sayılar ile günler sayılacak ve bahse konu o günlerde dirisi için bir araya gelmeyenler, ölüsü için hayr hasenet işlediklerini resmederek tebessümler edecekler birbirlerine!
Şahsım için belirlenmiş olan o mutlak sürenin bitişine ne kadar kaldı bilmiyorum ancak, sürem bitince; soğuk naaşımın konulacağı o ahşap sal-ımın, dört ucundan tutup omuzlayacak dört namuslu, şerefli, merhametli ve yetişmiş kâmil yürek dileniyorum Tanrı'dan.
Ötesi mi?
"Sürenin bitmesine daha çoook var" düşüncesizliği ile nefes alan herkesin ama herkesin yediği içtiği kendine olsun.