Mühürlenmiş ışıkların altından geçerken hayalimiz, inceden bir tülle kapatıldı gözlerimiz. Başka bir dünyaya yayılmaya başlayınca nem kokulu hikâyemiz, kabartma bir armaydı göğsümüzde, kuyudan su çeken ellerimiz. Burada çilemiz de diyebilirdim ama susturdu dilin altında yatan derin sezgilerimiz. Seni bana getiren ile götüren aynı inançtı, neden olmasın ki aşka hürmetimiz…
Bitmeyen, bitmeyecek olan şiirin nidasından ayrılıp, nehrin kenarında kurduğumuz düşlerin rengine bulanmıştı eteğim. Barikatlara yasak gelmiş diyordu, kısılmış sesim. Hıçkırığıma çeper olmadı nefesin. Neredeydin!?
Yardım almadan unutulmuş olmak burada dert olmaz kuşlara. Onlar da unutkan nasıl olsa. Sığınağımı anlatmaya çalışıyorum sana. Ceketini ilikle burada! Yanaklarına renk veren ormandan geçiyor anılar. Kısa bir kibrit çöpü müydü seninle zaman? Peki ya neden kül döküyor dünyama bulutlar?
Gizlice ısınmaya çalışan gömleklerin kollarına anlatılan masallardan haberin oldu mu? Şefkat denince kahramanın adına “anne” konuldu. Toprakla konuşuyor olmamın da nedeni budur aslında. Koptu kopacak oluyor fırtına. Ilgıt esintiye kapılıp sana geliyor muyum rüyanda? Soğuk terini silen de benim, dizlerine yıldız tozu döken de. Karlara tuz serperek eritebilirsin, bunu konuştuk ay ile yıldızların arasında. Hani iki kalp vardı yan yana ya! Birisi yok şimdi. Bunu anlatamıyorum güneşin doğuşuna. Bedahetle izhâr etsin yağmurlar.
Artık sıra onda.
Son bir mektup yazarak uzaklaşmış bildiğim bütün türküler. Ama aynı nakaratta kalmış hisleri. Seni anlatabilmekten geçiyorsa uçurtmaların hevesi, çocuk sevinci, masumiyeti, çekim kuvveti ileridir. Neden geri çekiyorsun ipi?
Eda Tosun
Yorumlar
Kalan Karakter: