Evvela çıplaklık…
Sahneye çıkan biri, konser adı altında yarı çıplak dans ediyor; binlerce genç cep telefonlarıyla onu kaydediyor, paylaşıyor, alkışlıyor.
Kliplerde kameralar vücudu parça parça gösteriyor; şarkının sözünden çok sahnedeki beden konuşuyor.
Reklamlar bile artık ürün satmıyor; cinselliği pazarlıyor.
Sonra eşcinsellik…
Bir dizi karakteri sırf sempati toplasın diye “renkli” yapıyorlar; başka bir filmde iki karakterin ilişkisinin normal olduğu anlatılıyor.
Şarkı kliplerinde bayrak sallanıyor; sosyal medyada ünlüler “cesur bir tercih” diyerek alkış tutuyor.
Yetmedi…
Kavga ve şiddet kahramanlık diye pazarlandı.
Dizilerde en çok reyting alan sahne, kimin kime yumruk attığı sahne oldu.
Silahlar ekranlarda adeta aksesuar gibi gösterildi; gençlerin ellerinde oyuncak yerine tabanca fotoğrafları dolaşır oldu.
Uyuşturucu bir şarkı nakaratına, bir sahne aksesuarına dönüştürüldü.
Bir rap klibinde masanın üstü toz dolu; şarkının sözünde “kaç gram” geçiyor.
Bunlar eğlence değil, zehirin propagandasıdır.
Kumar, “eğlence” etiketiyle telefon ekranımıza taşındı.
Ücretsiz oyun gibi sunulan uygulamalarda sanal bahis oynanıyor; kaybeden gençlerin borç batağına düşmesi normalleşiyor.
Bugün gençlik bir taraftan “özgürlük” masalıyla, diğer taraftan ekranlardan pompalanan bu kirli akımlarla zehirleniyor.
Mesele sadece çıplaklık ya da cinsel yönelim dayatması değil; toplu bir ruh kuşatmasıdır.
Sanatçı denilen soytarılar eliyle, konser adı verilen rezalet şovlarla gençlik evvela zihnen, sonra bedenen öldürülüyor.
Bu, ışıkların altında, kameraların önünde, gönüllü izleyiciler eşliğinde işlenen bir cinayettir.
Kimse bana “sanat” demesin!
Sanat, insanı yüceltir.
Sanat, insana istikamet verir.
Bedenini ucuz bir pazar malı gibi sergileyen, şiddeti ve ahlaksızlığı eğlenceye dönüştüren kimse, sanatçı değil; ahlak celladıdır.
Şarkılar bir zamanlar aşkla ve sevgiyle söylenirdi,
Ağıtlar acı ve kayıplarla yanardı,
Öğütler tecrübe edilenlerle nakşedilirdi…
Bugün ise küfürle, tehditle, silahla
Sadece tenler değil, genler yok ediliyor!
İşte bu yüzden, yozlaşma yalnız bugünü değil, yarını da hedef alıyor.
Ve biz… Biz ne ara buna alkış tutar olduk?
Ne ara ekranlarımızı bu sahnelerin şeref konuğu yaptık?
Ne ara değerlerimizi satılığa çıkardık?
Ne ara evlatlarımızı bu ateşe attık da seyrettik?
Bu işin tek gayesi var:
Gençliği köksüz bırakmak.
İradesini felç etmek.
Ailesine, milletine, inancına yabancılaştırmak.
Çünkü köksüz bir gençlik, yönlendirilmesi en kolay topluluktur.
Çözüm için:
Aileyi Tahkim Etmek: Evde sağlam bir değer eğitimi şart. Çocuklarımızı başıboş bırakmayacağız.
Medya Okuryazarlığı: İzlenen her içeriğin bir “niyet” taşıdığını öğreteceğiz.
Gerçek Sanatı Desteklemek: İnsan ruhunu yükselten eserlere sahip çıkacağız; yoz içeriklere prim vermeyeceğiz.
Toplumsal Tepkiyi Canlandırmak: Yanlışa sessiz kalmayacağız; sosyal medyada, meydanda, kürsüde sesimizi yükselteceğiz.
Alternatif Üretmek: Gençlerimize temiz, nitelikli, değerli içerik sunacak projeler, şarkılar, kitaplar, filmler ortaya koyacağız.
Hukuki Denetimi Güçlendirmek: Ahlak erozyonunu besleyen içeriklere sınır getiren kanunların uygulanmasını, denetimin caydırıcı olmasını talep edeceğiz.
Bu millet, bu zehri yutmaz!
Eğer yutarsa, bir millet olmaktan çıkar.
Unutmayalım:
“Ahlak çökerse, devlet ayakta kalsa bile millet ruhunu kaybeder.”
Ya zihinlerimizi temizleriz,
Ya da çocuklarımızı bu iğrenç senaryo sahnelerinde kaybederiz.
Başka bir yol yoktur.
Siz de “Katil Hizmetçi'den, Maktül Millet'e” evrilmek istendiğimizi görmüyor musunuz?
𝓡𝓪𝓶𝓪𝓴 𝓚𝓪𝓵𝓭𝓲 / Samim İĞDE
Yorumlar 2
Kalan Karakter: