Hani şu, iyiliği karşılık beklemeden değil de karşısındakine yük olsun diye yapanlar.
Gülüşlerinin ucunda bir hesap, yardım uzattıkları elin altında görünmez bir terazi taşıyanlar…
Var ya, işte onlardan söz ediyorum.
Onlar için meziyet, karakterin bir güzelliği değil;
başkalarının üzerinde kurulmuş küçük bir iktidar alanıdır.
İyi oluşlarını insanın yüzüne vurmayı, katkı sağladıkları en ufak şeyi bile bir mühür gibi hatırlatmayı marifet sayarlar.
Sen bir teşekkür edersin;
o, teşekkürün altına koca bir “Bunu ben yaptım, unutma!” cümlesi yerleştirir.
Bir gün tebessümle yardım istersin;
ertesi gün sana, “Ben olmasam sen ne yapardın?” diye sitem eden o tanıdık ses çarpar yüzüne.
İyiliği güzelleştiren kalptir,
ama antaraştıran ego.
Meziyeti eziyet olanların en büyük yanılgısı da budur:
İyi olmayı bir üstünlük, bir paye sanmak…
İnsanları kendi lütuflarının gölgesinde yaşatmaya çalışmak.
Aslında fark etmezler ama, en çok kendilerini küçültürler.
Çünkü gerçek meziyet sessizdir,
adı anılınca utanacak kadar mahcup,
karşılık beklemeyecek kadar olgundur.
Bir de şu var:
Bu insanlar dünlerimizi de kirletir.
Takvim yaprakları arasında gezindiğimizde,
onların gölgesini birçok günde buluruz.
Bir sözle gönlümüzü kırdıkları,
bir iyiliği yüzümüze vurdukları,
bir fedakârlığı borç gibi ödedikleri dünler…
İyilikten çok imtihan bırakırlar ardımızda.
Halbuki insan, yaptığıyla yükselmez;
yaptığını unuttukça yükselir.
Gerçek meziyet, başkası incinmesin diye sessizleşir;
eziyet olan ise incitmek için fırsat kollar.
Bu yüzden, meziyeti eziyete çevirenlere bir söz bırakmak isterim:
İyilik, bir merdiven değildir.
Üzerinden çıkıp başkalarına bakılmaz.
İyilik, bir gölgedir.
Altında dinlenince serinletir,
üstüne çıkmaya kalkınca düşürür.
Ve biz…
Takvim yapraklarını elimize alıp dünlere dönüp baktığımızda,
artık kimlerin gerçek anlamda iyi,
kimlerin sadece iyilik görüntüsüyle büyüdüğünü
daha berrak görüyoruz.
Çünkü zaman, her iyiliğin niyetini görünür kılar.
Ramak Kaldı / Samim İğde
Yorumlar 4
Kalan Karakter: