“Türkiye üçüncü dünya ülkesi kardeşim. Yolsuzluk, istikrarsızlık, darbe falan; Avrupalıların böyle sorunları yok ama canına yandığımın Türkiye’sinde var.” Bu tür sözleri çok duymuşuzdur. Hatta belki de söylemişizdir. Ama son zamanlarda aslında bu sorunların Avrupa’nın da başını ağrıttığını gördük. İspanya Kraliyet Ailesinin, eski İngiltere Başbakanlardan Cameron’un ailesinin, Boris Johnson’un bakanlarının karıştığı yolsuzlukları duyduk. Avrupa’da pek çok ülkede birbiri ardına hükümetlerin düştüğünü, istikrarsızlığın kol gezdiğini gördük. Son olarak da darbe planı, hem de Almanya’da…
Darbecileri “Monarşiyi geri getirmek gibi uçuk amaçları olan bir grup çılgın” diye tanımlayabilirsiniz ya da ciddiye almayabilirsiniz. Ama benzer bir ideolojiye sahip başka pek çok grup var Almanya’da. Mevcut düzene karşı ciddi sosyolojik ve tarihsel temellere sahip… Darbe planının dayandığı gerekçeleri ve darbecilerin zihniyetini anlamak için gelin Almanların tarihine bir bakalım.
Avrupa’da en son Hristiyan olan kavimlerden biri de Almanlardır (Germen – Sakon). Hiçbir zaman tam olarak Katolik öğretiyi benimsemediler. Ortaçağ Avrupa’sında cadı diye yakılan iki milyon kadının önemli kısmı Germen idi. Bunlar geçmişlerindeki pagan inançlarını ve ritüellerini sürdürüyorlardı. Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’nun ve Papalığın gadrine uğradılar. Martin Luther ve Zvingli gibi Katolikliğe karşı bayrak açan din adamları çoğunlukla Avrupa’nın Almanca konuşulan bölgelerinde ortaya çıktı.
Protestanlık önce Alman prensliklerine yayıldı. Tarihte “Otuz Yıl Savaşı” diye anılan olay aslında bir mezhep savaşıydı. İspanya ve Fransa gibi Katolik imparatorluklar, çoğunluğu Alman feodal prensliği olan Protestanlara onlarca yıl saldırdı. Almanlar nüfuslarının beşte birini bu savaşta yitirdi. Perişan oldular, yiyecek bir şey bulamadıkları için yamyamlık yapmak zorunda kaldılar. Öyle ki ölen insanların vücutları parçalanıp insan kasaplarında satıldı bir dönem. Bu sebeple Almanlar hiçbir zaman Avrupa’nın geri kalanıyla tam olarak barışamadı.
18. yüzyılda Alman Prensliklerinin konfederasyonu olan Prusya Krallığı kuruldu. Avusturya imparatorluğu ile birlikte Almanca konuşan iki ülkeden biriydi Prusya. Fakat Gevşek bir yapıya sahipti her prenslik iç işlerinde bağımsızdı. Hatta bazı Sokson prenslikler bu birliğe dâhil değildiler. Prusya’nın kurulmasından yaklaşık bir asır sonra Bismarck adında bir asilzade ortaya çıktı ve tüm Almanların bir imparatorluk çatısı altında birleşmesi gerektiğini söyledi. Bu düşünce Prusya Kraliyet Ailesince de benimsendi. Bismarck, Şansölye oldu. Rejimin başında olduğu sürece birliğe dâhil olmak istemeyen Germen prenslikleriyle savaştı ve hepsini bir çatı altında toplamayı başardı. Avusturya İmparatorluğu da ayrı bir devlet olarak birliğe iştirak etti.
İşte bugün darbe planlayanlar kendilerine “İmparatorluk vatandaşı” diyorlardı. Nasıl bir imparatorluk: Bismarck’ın daha önce kurduğuna benzer bir imparatorluk… Bugünkü gibi Rusya’yla çatışan değil ittifak halinde olan, sınırları dâhilinde Polonya ve Orta Avrupa bulunan bir Almanya…
Türkiye’de kime söylerseniz söyleyin “faşist” dediğinizde bu bir hakaret olarak algılanır. Fakat Almanya ve İtalya’daki aşırı sağcılar için bu kötü bir kavram değil. Her iki ülke de feodal derebeylikten birleşerek, ulusal devletlere dönüştü. Onlar için “faşizm” birlik olma anlamı taşır. İtalyancada “Fascio” kelimesi bir demet çubuğu ya da başağı bir araya getirmek demektir. Almancada ise “Verstehen” kelimesi kavramak, bir araya getirmek anlamı taşır.
“Alman faşizmi” dendiğinde pek çoğumuzun aklına dazlaklar ve gurbetçilere yapılan ırkçılık gelir. Fakat Bismarck çizgisindeki aşırı sağcılar, Osmanlı’yı geçmişte Avrupa’nın geri kalanına karşı ittifak yaptıkları bir devlet olarak görürler. Bunu Alman faşistlerine sempati duyduğum için değil bakış açılarını ortaya koymaya çalıştığımdan anlatıyorum. Darbe planlayan “İmparatorluk Vatandaşları,” kendi aralarında yaptıkları konuşmalarda, İkinci Dünya Savaşı’nda yenilmeleri sebebiyle hala ABD ve İngiltere’nin kontrolünde olduklarını söylemişler. Doğrusu bu yanlış bir değerlendirme değil. Savaşçı genlere sahip Almanların bugün güçlü bir orduya sahip olmamasının ardında Sam Amca’nın görünmeyen eli var.
Eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Almanya’nın, Ukrayna’daki savaşı Rusya’nın kısa sürede bitirmesini umduğunu söyledi. Savaş bittikten sonra Almanya, Rusya ile ilişkilerini normale döndürmenin hesabını yapıyordu. Rusya ile çatışma halinde olmak, yaptırımlara katılmak Almanya’nın milli çıkarlarıyla uyuşmuyor ama bu yaptırımlara katılmak zorunda kaldı. ABD ve İngiltere baskısıyla… Bu arada darbe planını ortaya çıkaran da bir İngiliz gazetesi ve ben bunun bir tesadüf olduğuna inanmıyorum.