Yahudiler, yetersiz bir nüfusa sahip olmalarının dezavantajını tarih boyu yaşadılar. Roma döneminde yurtlarından çıkartıldılar ve Avrupa’da yerleştikleri hemen her şehirde katliama uğradılar, ayrımcılığa uğradılar. Avrupa’nın bazı şehirlerinde sadece Yahudilere uygulanan vergiler vardı. Mesela Avusturya’da bir şehirde Hristiyanların Noel hediyeleri için Yahudilerden vergi alınıyordu. Belediye bayraklarının yapımı için yalnızca Yahudiler vergi vermek zorundaydı.
Öte yandan tahrif edilmiş Tevrat, onlara, bugün üzerinde yedi devlet ve yüz milyonlarca insanın bulunduğu geniş bir coğrafyayı vatan haline getirmelerini emrediyordu. Dünyanın geri kalanı onlara hizmet etmek için vardı. Yahudi olmayan insanlar, İsrail Savunma Bakanının da dediği gibi “insansı hayvanlar” idi. Tevrat’ta bu kavrama “Goy” kavramı ile ifade edilir. Yahudi olmayan milletler ise “Goyim”…
Peki, bu kadar nüfus ile böylesi bir mefkûreyi hayata geçirmek nasıl mümkün olabilirdi: Önce bulanıklaştırarak, sonra istikrarsızlaştırıp öldürerek. Ne demek bu?
Bu yazı dizisinin ilk bölümünde bulanıklaştırma kavramı üzerinde duracağım. Eğer çoğunluk oluşturabilecek nüfusa sahip değilseniz, diğerlerinin zihinlerini değiştirerek sizden yana olmalarını sağlamaya çalışırsınız. Daha ilk yıllarında, İslam’ın tahrifi için uğraşan bir Yahudi’den çokça bahsedilir: Ebu Sebe… Ve İslam’ın içinde olmayan, sonradan sokuşturulmuş pek çok şey için “İsrailiyat” kavramı kullanılır. Mesela nazar boncuğu ya da Hz. Fatma’nın eli adıyla anılan şey, aslında Yahudilerin İslam’dan yüzyıllar önce kullandığı bir çeşit tılsımdır.
Bir Siyonist ile Filistin konusunu konuştuğunuzda size “Allah Kur’an’da Müslümanlara da Kudüs’ün Yahudilere ait olduğunu ve Yahudilerin seçilmiş millet olduğunu söylüyor.” der. Bizim kitabımızda gerçekten buna yakın ifadeler bulunuyor. Fakat bu sözler zihinlerimizi ve inançlarımızı bulanıklaştırma çabasından öte bir şey değildir. Ülkemizdeki bazı gençlerin bu propagandanın etkisinde olduğunu gördüm sosyal medya mecralarında… Kur’an’da bahsedilen o halkın seçkin olmasının sebebi, Allah’a ve Peygamberi, Musa’ya itaat etmeleriydi, bir ırka mensup olmaları değildi. Doğru biçimde hareket etmeleri ve iman sahibi oldukları için ödüllendirilmişlerdi. Sonra dinlerini tahrif edince ilahi cezaya çarptırıldılar; oradan kovuldular ve lanetlendiler.
Yahudilerin, Hristiyan inancını da bulanıklaştırıp dönüştürmeye yönelik gayretleri oldu. Hristiyanların peygamber olarak kabul ettiği Paul, o zaman panteist olan Roma hesabına çalışan Yahudi bir casus idi. Hristiyanlığın Mitra dinine bulanmasına neden oldu. Teslis inancı, 25 Aralık ve Noel’in Hristiyanlığa girmesinde Paul’un etkisi vardı.
İncil Eski ahit ve yeni ahit olmak üzere iki bölümden oluşur. Eski ahit denilen şey Tevrat’ın ta kendisidir. Hristiyanlığın kutsal kitabına Tevrat’ı sokuşturanlar kimlerdi acaba? Protestanların çoğu İncilin kendisi olan Yeni Ahit’ten ziyade Eski Ahit ile amel ediyor. Yahudilerin Kudüs’e, 3. Süleyman mabedini inşa etmesi aynı zamanda Protestanların akidesinin de bir parçası haline geldi.
Toplumların düşüncelerine yön verip, bulanıklaştırmanın diğer yöntemleri bilim ve sanatın mecrasını değiştirmek ve manipüle etmekle mükündü.
Kendi söylemlerini desteklemek için yıllar boyunca kavramlar ürettiler. Mesela “anti-semitizm.” Üç haftadır on bine yakın masumu öldürdüler. Eleştirdiğinde, “Sen anti-semitik misin?” diyorlar. Bunu söylediklerinde bi afallıyorsun. Çünkü aslında senin daha doğru pozisyonda olduğunu anlatan, bir kavram yok. “Siyonist misin?” dediğinde, “Evet, bu benim inancım.” diyor. Zamanında Fransızlar “İslamafobi” diye bir kavram üretmiş. O da Müslüman coğrafyalarda Batılılar ve İsrail yüzünden yaşanan zulmü anlatmaya yetmiyor.
Binyamin Netenyahu, yetmişli yıllarda yoğun bir akademik çalışma temposu içindeydi. “Fighting Terrorizm”, “International Terrorism” ve “Terrorism: How To West Can Win” gibi kitapları yazdı. Daha ortada ne El Kaide ne DAEŞ varken, insanların aklına “İslami Terör, Cihatçı, Radikal İslam” gibi kavramları kazımaya başladı.
Peki, kimler üretti bu sözüm ona “İslami terör” örgütlerini? El Kaide’yi Sovyet Rusya’ya karşı Afganistan’da CIA ve MOSSAD üretti. Sovyetlere karşı savaşırken bunlara “mücahit” dediler. 20. Yüzyılda ABD dış siyaset stratejisini oluşturan en önemli beyinlerden biri Polonya Yahudi’si olan Zbigniew Brzezinki idi. Bu adam, El Kaide, Sovyetlerle savaşırken Afganistan’a gidip Usame Bin Ladin’e akıl verdi. Yan yana fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmedi. İsrail başbakanlarından Ehud Barak, Afganistan’da El Kaide militanlarına gayrı nizami harp eğitimleri verdi. 11 Eylül saldırıları olduğu an BBC’ye çıkıp bunun teröre karşı savaş (War On Terror) sürecinin başlangıcı olduğunu söylemişti. Oysa ABD resmi yetkilileri bu süreci henüz kavramsallaştırmamıştı. Daha sonra onlar da aynı kavramı kullanmaya başladılar. 11 Eylül olayında ne fırıldaklar döndüğünü daha önceki yazılarımdan birinde bahsetmemiştim. Okumadıysanız, onu da okumanızı tavsiye ederim.
Neyse, konumuza dönelim. Peki, DAEŞ’i kim kurdu? Ebu Bekir Bağdadi diye bir adam çıkıp kendini halife ilan etmişti hani. Bu adam, DAEŞ türemeden önce 4 yıl Irak’ta ABD tarafından hapsediliyor. Burada bir şeye ikna olması için yıllarca işkenceye tabi tutuluyor. Sonra birden salıveriliyor. DAEŞ, henüz piyasaya çıkmamışken bu adamın Suriye’de çekilmiş resimlerini görüyoruz. Ne başında kavuk var ne de sakalı. Karşısında Siyonist, Neo-concu MC Cain var, ABD senatörü. Fotoğrafta MC Cain, Bağdadi’ye dik dik bakıyor. Bağdadi’nin gözleri yerde, ABD’li senatörden çekindiği anlaşılıyor.
Avrupa’dan ve dünyanın birçok yerinden DAEŞ’ katılmaya binlerce kişi Irak’a gelmeye başlıyor, bunlar askeri eğitim alıyor ama bunu ne Irak’ı işgal eden ABD ne de Irak hükümeti fark edebiliyor. Bu arada üç küçük kızı DAEŞ’e katılmaları için Urfa üzerinden Suriye’ye geçiren biri kameralara takılıyor. Bu adamın MI5 ile bağlantılı ve Kanada istihbarat örgütü CSIS üyesi olduğu ortaya çıkıyor.
BBC, ABD’nin Suriye’de sıkışmış DAEŞ üyelerini helikopterlerle başka yerlere götürdüğüne dair bir haber yapıyor. Sonra haberin yapılmasını sağlayan bilgileri BBC’ye sızdıran ajan Türkiye’de şüpheli bir biçimde çatıdan düşerek ölüveriyor.
Bir de DAEŞ’in kafa kesme videoları var. Bu videoları hep MOSSAD’a çalışan Rita Kartz’a ait SITE adlı bir ajans sunuyor piyasaya. CNN’de bir kafa kesme videosunun, henüz DAEŞ tarafından sunulmadan, daha önce bu haber sitesinin servis ettiği ispatlandı. İstanbul’da 1 Ocak 2017 tarihinde DAEŞ tarafından bir saldırı düzenlendi. DAEŞ bu saldırıyı henüz üstlenmemişken Rita Kartz, saldırıyı DAEŞ’in düzenlediğine dair bir tvit attı. Nereden biliyordu?
Film sektörünü ele geçirdiler. İnsanların zihnini bulandırmak, sanal bir tarih algısı oluşturmak için 7. sanatı kullandılar. 1978 yılında yapılan Medusa Dokunuşu adlı filmde teröristler bir uçak kaçırıp gökdelene çarptırıyor. Yapımcısı, Ezer Weisman’a yakınlığıyla biline bir Yahudi. Geleceğe Dönüş serisinin ilk filminde, Libyalı teröristler anlamsız bir biçimde ortaya çıkıp etrafa ateş ediyor. Henüz ABD ile Kaddafi arasında hiçbir sorun yokken... Bu filmden iki yıl sonra Almanya’da bir diskoteğe bombalı saldırı düzenleniyor, siviller ölüyor. ABD bu saldırının ardında Kaddafi olduğunu ileri sürüyor. Fakat Alman yetkililer soruşturma sonucunda bombalama eyleminin ardında CIA’in olduğunu açıklıyor.
Batılıların ve dahi bizim aklımız, yıllarca dantel gibi işlendi. İslam’ın insanlık için tehlikeli bir din olduğu algısı, daha ortada bir terör faaliyeti bile yokken zihinlere kazındı. Bir gün işte o teröristler ortaya çıktığında, pek çok ülkede halklar birden bire İslam’dan nefret ettiklerinin farkına varıverdiler. Müslümanlar öldürülebilir, ülkeleri işgal edilebilirdi. Bu kadar kötü bir şeyin yok edilmesi gayet olağan ve makuldü. Öldürülen Afganlar, Iraklılar, Filistinliler, Lübnanlılar, Suriyeliler buna müstahak idiler.
Ülkemizde Hanefilerden ve Alevilerden sonra en kalabalık mezhep mensupları şafilerdir. Tıpkı Hamas üyeleri gibi. Ülkemizde Şafilerin inançları sebebiyle kafa kestiğine ne şahit olduk ne de duyduk. Ama İsrailliler “Hamas = DAEŞ” dediğinde, bizden birileri çıkıp, “Evet abi, Hamas kafa kesiyor.” diyebiliyor. Ama şaşırmamak lazım…
Not: Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun. Vatanımıza göz koyanlara karşı uyanık olalım.