Kırklarında olanlar ve daha yaşlılarımız, geçen hafta ölen Berlusconi’yi ve Cem Uzan’ı iyi bilir. Her ikisinin de en popüler olduğu dönem doksanlardı. Biri İtalya’da diğeri Türkiye’de… “Ee ne olmuş yani bu kadarcık bir benzerlik sebebiyle makale mi yazılırmış?” diyenler olabilir.
Fakat benzerlik bundan ibaret değil. Aslında ben, Cem Uzan’a baktığımda yıllarca Berlusconi’nin kötü bir kopyasını gördüm. İyisi mi önce Berlusconi’yi, sonra da Cem Uzan’ı kendimce anlatayım. Daha ne tür benzerlikleri vardı, varın kararı siz verin.
BERLUSCONİ
Vefat haberinden sonra medyamızda Berlusconi’nin, “Renkli bir kişiliğe sahipti.” şeklinde nitelendirildiğini duyduk. Olumlu bir niteleme bu, eğlenceli bir kişiliği olduğu imgesi yerleşiyor insanın zihnine. Dışardan bakıldığında belki öyle görünebilir. Zengin ve çapkın bir adam, Milan gibi İtalya’nın en köklü futbol kulübünün sahibi, medya patronu, İtalya’nın Başbakanı…
Bu söylenenlere itirazım olmaz. Ama Berlusconi ile ilgili resmin tamamı bunlardan ibaret değil. Adam, İtalya’yı yıllarca çiftliği gibi yönetti. Berlusconi başbakanken de partisinde pek çok genç bayan siyasetçi oldu. Hatta bunların önemli bir kısmı Avrupa Parlamentosu’nda İtalya’yı temsil etti. İtalya’da, bu kadın politikacıların, Berlusconi’nin malikânelerinde düzenlenen “Bungabunga” partilerine katılmış olmaktan başka bir özellikleri olmadığı dillendirilirdi. Hani bir dönem Yeşilçam’da bazı kadın oyuncular için söylenen iğrenç bir söz vardı ya: “Şöhretin yolu rejisörün yatak odasından geçer.” Berlusconi’nin bazı seçtirdiği bazı kadın siyasetçiler için de benzer bir söylem oluştu işte.
Ayrıca on sekiz yaşından küçük kızlarla birlikte olma, vergi kaçırma ve yolsuzluk gibi suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Milan’a başkan olduğu dönemde futbola Real Madrid ya da Barselona’dan daha fazla para harcadı. Kolay kazanılan para kolay harcanır. Dönemin en iyi futbolcuları olan Gullit ve Van Basten gibi futbolcuları takımına transfer etti. Milan’ın sloganı “Forza Milan” (Haydi Bastır Milan) idi. Berlusconi, seçim kampanyasında da “Forza İtalya” sloganını kullanıyordu. Medya patronu ve ülkedeki en başarılı futbol takımının başkanı olmasının getirdiği popülariteyi siyasette önünü açmak için kullandı.
Fakat onun döneminde ekonomi kötüydü; ülke büyümesi durmuştu. Mafya ve Gladio hala çok etkiliydi. Yolsuzluk dosyaları boyunu aşmıştı. Sonunda siyasetten ve kulüp başkanlığından çekilmesi gerekti. Yine de öldüğünde ardında beş milyar dolarlık bir servet bıraktı.
CEM UZAN
Babası, alanında en fazla bilgi sahibi olan avukatlardandı. Aile servetlerini ardında babasının kazandığı büyük mülk davalarından aldığı hatırı sayılır komisyonlar vardı. Daha sonra işleri büyütüp bir grup haline geldiler ve yasaların boşluklarını iş yaptırdıkları taraflara ve devlete karşı kullanmaya başladılar.
Uzan Grubu’na ait plazanın kurşunlandığına dair bir haber okuduğumu hatırlıyorum. Plazayı kurşunlayanlar, Uzamlara iş yapmış ama karşılığı olan ücreti alamamışlar. Uzamları dava etmek için mahkemeye gittiklerinde, kendileri aleyhine daha önceden açılmış yüz civarında dava olduğunu görmüşler. Alacaklarına ait durumun çözümsüzlüğe sürüklendiğini anladıklarında da gidip plaza kurşunlamışlar.
GSM işine girdiklerinde ise o küresel cep telefonu üreten firmaya olan borçlarını ödemediler. Tabii bir de İmar Bankası’nın hortumlanma mevzuu var. Bankaya iki farklı sistem kurmuşlar. Resmi makamlara birini gösterirken, aslında diğeriyle işi gerçek boyutuyla yürütüyorlarmış.
Bu arada Türkiye’deki ilk özel TV’yi kurdular: “Magic Box – Star”. Ardından “Kral TV” ve “On” geldi. Böylece Uzanlar, Berlusconi gibi medya patronu halini aldılar. Bu arada illegal işleri sarpa sarmaya başlayınca, siyasete girmenin ciddi bir seçenek olduğunu düşündüler. Uzan Grubu’nda hem yakışıklılığıyla hem de ağzının bir siyasetçi kadar iyi laf yapıyor olması sebebiyle Cem Uzan öne çıkarıldı. Uzan Grubu’nun illegal işleri kardeşi ve babasının üzerinde gösterilirken, Cem Uzan’ın bunlarla yasal bağı mümkün olduğunca koparıldı. Popülaritesinin artması için tıpkı Berlusconi gibi futbol kulübü başkanı olması hiç de fena bir fikir değildi.
Cem Uzan, önce Galatasaray’ın bazı pahalı transferlerinin sponsoru oldu. Ardından da kulüpteki ağırlığını arttırmaya çalıştı. Bir dönem adı Galatasaray Başkanlığı ile anıldı. Fakat kulüpteki ağır abiler, daha ileri gitmesini engellediler. Bunun üzerine Cem Uzan, daha kolay hâkim olabileceğim bir takıma, İstanbul Spor’a yöneldi. Berlusconi’nin yaptığı gibi Hollanda’dan pahalı futbolcular transfer etti. Fakat İstanbul Spor’un Üç Büyükler kadar kalabalık bir taraftar kitlesi yoktu. Futbol patronluğu Cem Uzan için başarısız bir girişim olarak kaldı.
Parti başkanı olarak girdiği tek seçimden de barajı geçemeyecek bir oy oranı (%7) aldı. Mali suçlara karıştıkları gerekçesiyle babası ve ağabeyi Ürdün’e kaçmıştı. Seçimden dokunulmazlık zırhı çıkaramayınca Cem Uzan’da Paris’e kaçtı.
Ülkeye geri dönebilme umudu, Millet İttifakı’nın son seçimleri kazanmasıydı. En son, “bilirkişi” olarak sosyal medya üzerinden muhalefete siyasi taktikler verdiği bir videosunu seyretmiştim. Ama şimdi O da Berlusconi gibi bitmiş bir hikâyeden ibaret.