Üniversite yıllarında okuduğum iki akademik makaleyi hatırlıyorum: Mauritus ve Trinidad’da yapılan yerel spor müsabakalarının bu toplumları nasıl birleştirdiğini anlatıyorlardı. Sporun sosyoloji biliminin gözünden barış ve kardeşlik olduğu kanıtlanmaya çalışılıyordu bu çalışmalarda. Gerçek hayattan somut örneklerle…
Fakat geçen yıllar bana sporun sosyolojik olarak her zaman olumlu sonuçlar doğuran bir şey olmadığını gösterdi. Mesela İtalya’da Berlusconi’yi hatırlıyorum. Parayla popüler olmanın en kolay yolunu bulmuştu: Milan Kulübü’nü satın almıştı. Satın aldığı popülariteyi siyasete kullanmıştı, İtalya’ya başbakan olmuştu. Ardından sırf güzel bulduğu için liyakatlerine falan bakmadan birçok kadını bakan yapmıştı. İtalya için berbat bir deneyimdi bu.
Benzer bir teşebbüs Türkiye’de oldu. Cem Uzan siyasete ilgi duyduğu dönemlerde önce Galatasaray’ın başkanı olmaya çalıştı fakat bunu başaramadı. Ardından İstanbul Spor’un başına geçti. Fakat takımın taraftar kitlesi sınırlı olduğundan, Cem Uzan bir süre sonra futbol üzerinden daha geniş kitlelere ulaşabilme sevdasına son vermek durumunda kalmıştı.
FETÖ’nün Fenerbahçe Kulübü’nü ele geçirme çabasını da hatırlıyorum. Bu teşebbüsün ardında ise gerektiğinde geniş taraftar kitlesini kendi amaçları doğrultusunda mobilize etmek vardı.
Son olarak devam etmekte olan Dünya Kupası’nda enteresan bir olay yaşandı. Alman Milli takımı futbolcuları, Japonya maçından önce Katar ve FİFA’nın dünya kupasında uyguladığı bir kuralı eleştirmek amacıyla ağızlarını kapattı. Ne anlama geliyor ağzını kapatmak: Özgürlüğü engellemek, bazı gerçekleri ifade etmekten kaçınmak.
Peki, neyle ilgiliydi bu Alman takımınca eleştirilen kural? LGBTİ+ bireyleri desteklemek için kullanılan “One love” pazubandı kullanılmasını yasaklamak… Futbol kullanılarak birileri tüm dünyaya yeni bir norm dayatıyor. Bu norm LGBTİ’yi normalleştirmek, yayılması için destek olmaktır. Alman milli takımı bunu yaparak yalnızca İslam Dinine değil aynı zamanda kendi toplumuna ait inanç sistemine ve tarihine de saldırmış oluyor. Bunu yapmak sahte bir adalet ve meşruiyet anlayışı oluşturma çabasında olan küreselcilere hizmet etmekten başka işe yaramaz.
Katarlı taraftarlar, Alman milli takımına benzer bir protesto ile yanıt verdi: Bir elleriyle ağızlarını kapatırken diğer ellerinde Mesut Özil posterleri tutuyorlardı. Yani şunu söylüyorlardı: “Siz bizi eleştirecek, benimsediğiniz normları evrensel doğruymuş gibi bize dayatacak durumda değilsiniz. Bizimle aynı inancı paylaştığı için ve sizinle aynı ırktan olmadığı için Mesut Özil’e karşı ırkçılık ve ayrımcılık yaptınız. Başarıyı Almanlara, başarısızlığı Mesut’a yıktınız. Kimseye adalet hatırlatacak, tepki gösterecek durumda değilsiniz. Vicdan eksikliği ve yozlaşma bizim değil sizin sorununuz. Dönüp kendinize bakın. Kendisiyle hesaplaşması gereken sizsiniz.”
Geri olmak demek, kendi mana dünyasını bir kenara bırakarak başkalarının anlam dünyasını kayıtsız şartsız kabul etmektir, geri olmak demek yapılana ne yüreğiyle ne de sözleriyle karşı gelebilecek durumda olamamaktır.
Almanya ve Katar Dünya kupasında karşı karşıya gelmedi. Her iki takım da daha ilk turda elendi. Ama bana göre kazanan yine de Katar’dır.