Altılı masanın önceki toplantısından fotoğraf kareleri servis edilmişti. Masada Akşener yoktu ve diğer liderlerle oturan Kılıçdaroğlu’nun yüzü oldukça asıktı. Saadet Partisi’ndeki görüşmeden hışımla ayrılmıştı Akşener. Parti merkezine muzaffer bir komutan edasıyla girmişti. Etrafındaki partililer büyük bir coşkuyla Akşener’e tezahüratlarda bulunuyordu.
Bir gün sonra kameraların karşısına geçtiğinde ağzından şu sözler döküldü: “Biz bugünlere dayatmaları, kirli pazarlıkları reddederek geldik. Biz bugünlere alışılmış yenilgilere çıkarak geldik... Sayın Erdoğan'a karşı açık ara kazandığını gördüğümüz iki aday (Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu) konusunda görüşümüzü beyan ettik. Milletin haklı beklentilerini masaya yansıtmamız reddedildi... Anladık ki şahsi hırslar Türkiye'ye tercih edilmiştir. Kuyruklu yalanlar milletin kazandığı bir büyük hakikate tercih edilmiştir. Yenilgi yenilgi büyüyen küçük hesaplar 85 milyonun kazandığı kutlu bir zafere tercih edilmiştir. Biz İyi Partiyi bunun için kurmadık... Ancak ne yazık ki olmadı olamadı. Altılı masa artık millet iradesini kararlarına yansıtma kabiliyetini kaybetmiştir. Bu masa artık potansiyel adayların tartışılabildiği bir ortak akıl platformu olmaktan çıkmış, tek bir adayın tasdiki için çalışan bir noter masasına dönüşmüştür. Ne bir noter masasında ne de bir kumar masasında olmayacağız. 85 milyonun geleceğini kişilerin tahakkümüne teslim edip tehlikeye atmayacağız. Milletin kazanma ümidini yok etmeyeceğiz, bir kişinin iki dudağı arasına bırakmayacağız. Ülkemizi sadece kriz üreten ucube bir sisteme mahkûm etmeyeceğiz. Tüm dayatmaları yıkacağız. Bu vazife topyekûn bir dayatmacılığı yıkma vazifesidir. Kendini milletten büyük gören çirkin bir zihniyeti yenme vazifesidir. Ya tarih olacağız ya tarih yazacağız.”
Bir anlık kızgınlıkla mı söylenmişti bu sözler? Hayır, konuşmanın her kelimesinin özenle seçildiği anlaşılıyordu. Dikkatle hazırlanmış bir metni dillendiriyordu Akşener. Masadan ayrılmıştı ve kesin bir dille Kılıçdaroğlu’nun adaylığını desteklemeyeceklerini ilan etmişti. Bu sebeple önceki yazımın başlığı “Muhalefet Çözüldü” olmuştu.
Bu konuşmadan bir gün sonra yurtdışındaki bir FETÖ’cü “O zaman Ankara ve İstanbul Belediye Başkanları Kılıçdaroğlu’nun yardımcısı olsun. Seçim mitinglerinde yanında olsunlar.” önerisinde bulundu. Ve o sert konuşmanın üzerinden henüz yetmiş iki saat geçmişken Akşener, Kılıçdaroğlu’yla bir otelde görüştü ve o FETÖ’cünün önerisini, Kılıçdaroğlu adaylığını kabul etmek için ön koşul olarak sundu. Kabul edildi. -
Aynı günün akşamında birlikte kameraların karşısına çıktılar ve Kılıçdaroğlu, altılı masanın adayı olduğunu duyurdu. Herkesin dikkatini en fazla çeken şey, Kılıçdaroğlu’nun ardında duran Akşener’in asık yüzüydü. “Yüzüm asık değildi, ışıktan öyle görünmüş.” falan dese de kimse inanmadı. O muzaffer kumandanın yerini yenik ve çekingen bir kadıncağız almıştı.
Masaya geri dönmesi, altılı masanın seçimden önce çözülmesini engellemişti ama yukarda bulunan ifadeleriyle çelişen bir pozisyondaydı.
Bunun da bir sonucu olacak İyi Parti’ye. O yenilmişlik halinin ve ateşli biçimde savunduğu ifadelerinin tam aksi yönde pozisyon almasının…
İyi Parti merkez sağın yeni partisi… Yılların yıprandırdığı MHP ve AKP’den sürekli olarak oy kazanıyordu. Ama sürecin en fazla yıpranan partisi haline geldiği için bu trend sona erdi.
“Ülkemizi sadece kriz üreten ucube bir sisteme mahkûm etmeyeceğiz.” Beş başkan yardımcısının yanına iki yeni yardımcı daha eklemek Akşener’in tam da belirttiği gibi ucube bir sistem. Uygulanabilir değil.
Evet, bir yanda yıllarca iktidarda kalmanın, gücü elinde bulundurmanın zehirlediği AKP ve yaşlı bir lidere sahip hantal MHP, diğer tarafta arap saçına dönmüş, liderlerinin birbirine güvenmediği, gerçek anlamda alternatif haline gelememiş bir altılı masa.
Evet, güzel ülkemiz iç siyasette bir tıkanmayla karşı karşıya. Bu tıkanma seçimle birlikte ortadan kalkmayacak. Çok zor bir yaz geçireceğiz. Taşların yerinden oynadığı ve yeniden yerini bulduğu bir yaz. Fakat sonbahardan çok umutluyum. Bu tıkanmayı aşmış olacağız inşallah. Ve yeni bir sistem…