Zirve yarın,14 Haziranda Brüksel’de başlıyor. İlk gün Erdoğan ile Biden görüşecekmiş, ne sonuç bekliyoruz? S400 konusunda anlaşmaya varılmasını mı, ABD’nin PKK’ya desteğini kesmesini mi ya da FETÖ üyelerinin Türkiye’ye iade edilmesini mi? Hayır, hayır, hayır, hiç birini… Biden’ın lehimize hiçbir taahhüt altına girmeyeceğini iyi biliyoruz. ABD senatosuna girdiği ilk dönem (Kıbrıs Savaşı olduğunda) Türkiye’ye ambargo uygulanmasına neden olan kişidir Biden. 15 Temmuz sonrası Türkiye’ye gelip, “Darbeyi biz yaptırmadık, FETÖ üyelerini de vermiyoruz. Çünkü bizde kanun var, müdahale edemiyoruz.” diyen, sonra da Erdoğan’ı ‘demokratik yollarla’ devirmekten bahseden de aynı Biden. 24 Nisan’da sözde Ermeni soykırımı tasarısını kabul eden, bağımsızlık yıldönümünde Yunanistan’a destroyerler gönderip, Türkiye’ye gözdağı veren de o. Türkiye Cumhuriyeti kurulalı beri bu denli düşmanlık yapan başka bir devlet başkanı bilmiyorum ben. Kameralar karşısında ciddi tartışmalar yaşandığını falan sanmıyorum. İki lider zoraki gülümserken içtenlikten uzak biçimde tokalaşır. Sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘ın, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir.” diyen Macron ile de görüşmesi var. Zirve öncesi Fransız yetkililerin S400 ile ilgili menfi açıklamaları oldu. Anlaşılan bu konuda baskı yapma niyetinde olan sadece ABD değil. Peki, hiç mi önemi yok böylesi zirvelerin? Var, bu tür zirvelerden önce ya da sonra Suriye’de PYD saldırısı olur mesela. Türk askerinin bulunduğu Somali ya da Irak gibi topraklarda bombalar patlayabilir. Türkiye’de ise bir helikopter düşebilir ya da büyük şehirlerde farklı sebeplerden protesto gösterileri yapılabilir. Bunlar artık adet haline geldi. Türkiye ise buna genellikle Suriye ya da Irak’taki PKK/PYD hedeflerini vurarak cevap verir. Bu sefer her zamankinden farklı olarak kalabalık bir Türk heyeti Libya’ya gitti. “Libya Türkiye için yabancı bir coğrafya değildir.” mesajı verildi. Zirve sonrası ise Erdoğan önce Azerbaycan’a gidip Karabağ mesajı verecek. Sonra ise KKTC’ye gidip Geçitkale İHA/SİHA üssünün açılışını yapacak. Neresi Geçitkale? İsrail’in burnunun dibi... “Güney Kıbrıs sana diyorum. İsrail, ABD’ye, Yunanistan, BAE, Suudi Arabistan ve Mısır siz anlayın.” Yani zirve sonrası bazı yeni hareketlenmeler olacak, fakat bunlar majör değişikliklere sebebiyet vermeyecek. Yalnız enteresan bir mevzu var: Afganistan meselesi. Otuz yıldan fazla süredir Afganistan’da yapmadığı kötülük kalmayan ABD, yenilgiyi kabul ediyor ve bölgeyi Taliban’a bırakıyor. ABD bir şey yapmazsa 2028 yılında dünyanın bir numaralı ekonomisi Çin’de olacak. Dolayısı ile Pasifik’te girişeceği mücadeleye yoğunlaşması gerektiğini biliyor ABD. Taliban’ın, bütün bir coğrafyayı kontrol edemeyeceğini gördüğü için Türkiye’den Afganistan’da kalmasını istiyor. Çin ve Rusya’dansa NATO üyesi Türkiye’nin Afganistan’da kalmasını tercih ediyor. “Ben beceremedim, gidiyorum; gel sen arkamı topla.” Zirvede bu da görüşülecek. Pasifikte Çin ile mücadelesi iyice kızıştığında ABD, başka coğrafyalardaki askerlerini de çekmek zorunda kalacak mı? Evet, son iki aydır Suudi Arabistan ile, Mısır ile yakınlaşmamızın ardında bu gerçek var. Biden Araplara, “Bir süre sizin ardınızda olamayacağım, kimseyle kavga etmeyin.” dedi. Türkiye’de yapılacak başkanlık seçiminden sonra ABD, her halükarda Türkiye’ye yakın olacak. Yeni kurulacak hükümet ya eskisi gibi ABD’nin kontrolü altında olacak ya da Türkiye’nin kendi milli siyasetini yürütecek. ABD de buna ses edebilecek durumda olmayacak. Afganistan’da olduğu gibi Ortadoğu’dan çekilirken de “Ben Pasifik’e gidiyorum, gel ardımda oluşacak boşluğu sen doldur.” demek zorunda kalacak. Afganistan’daki fiili durum ve Türkiye’nin Kafkasya, Doğu Akdeniz, Kuzey Irak ve Suriye’deki etkinliği (Rusya, Fransa, BAE, İsrail, Mısır, Suudi Arabistan, Yunanistan’a rağmen), ABD’den boşalacak bölgeleri doldurabilecek güçte olduğunu gösteriyor. Yineliyorum, burada kritik husus şudur: Gelecek seçimlerden sonra kurulacak hükümet, ABD güdümlü mü olacak yoksa ülke çıkarları doğrultusunda milli politikalar mı güdecek…