İngiliz Tri Hop Müzik Grubu Massive Atack, doksanlı ve iki binli yıllarda oldukça popülerdi. Fakat bu haftaki konumuz, Massive Atack’in müzik serüveni ile ilgili değil, adının anlamıyla ilgili. Massive Atack, kitlesel/büyük saldırı anlamını taşıyor. Körfez Savaşı sırasında ABD ve İngiltere, Irak’a saldırınca Grup, adını Massive olarak değiştirme kararı aldı. Çünkü attack (saldırı) kelimesi, insanların aklında ABD ve İngiltere’nin Orta doğudaki saldırgan tutumuyla ilgili olumsuz çağrışımlar yapabilirdi.
Beki ABD ve İngiltere, Irak’a neden saldırmıştı: Saddam’ın elinde kitle imha silahları (Mass(ive) Destruction Weapons) bulunduğu gerekçesiyle. Bu sebeple Saddam şeytanlaştırıldı, Irak işgal edildi ve kitlesel bir kıyım gerçekleştirildi. Bir buçuk milyondan fazla Iraklı, savaş sırasında ve sonrasında öldürüldü. Ardından “Aa, Irak’ta kitle imha silahları yokmuş. Pardon!” denildi.
Saddam hiç iyi biri değildi ama birileri şeytanlaştırılacak idiyse, ondan önce “Kitle imha silahları var.” yalanı uyduranlar, bir buçuk milyon insanın ölümüne sebep olanlar şeytanlaştırılmalıydı. Ayrıca o kadar kötü bir şeyse neden ABD ve İngiltere’de Nükleer vb. silahlar var?
Yeri gelmişken birkaç soru daha sorayım: Ellerindeki kitle imha silahlarıyla milyonlarca insanın ölümünden sorumlu olan bu ülkelere biz neden “Demokrasinin/liberalizmin beşiği diyoruz?” Neden bazı siyasilerimiz daha iyi bir demokrasi için bu ülkelerin liderlerinin onayına ve desteğine ihtiyaç duyuyor? Orta doğuda ülkelerinin, Esad, Sisi ya da Kaddafi gibi berbat diktatörleri oldu. Ama Kissinger, Blair, Bush ve bunların ağababalarından daha kötü olduklarını düşünmüyorum.
Bugün altı Ağustos… Hiroşima’ya atom bombası atılmasının yetmiş ikinci yıl dönümü. Böylesi büyük bir insanlık suçunu ABD’den başka bir ülke işlemedi. Ama ne büyük tezattır ki dünyanın geri kalanı için insan hakları raporları hazırlayıp onlara not veren de yine aynı ülke.
Bugünlerde sinemalarda en fazla seyirci çeken filmlerden biri Oppenheimer… Kim bu Oppenheimer: Bir bilim adamı… Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının babası. Yüz binlerce insan öldükten sonra dönemin ABD Başkanı Truman’a “Ellerimin kana bulandığını hissediyorum.” demiş. Atom bombasından sonra ABD’nin hidrojen bombası da üretmesine karşı çıkmış. Ayrıca komünizme yakın durduğu ve ABD’deki sol grupları maddi olarak desteklediği gerekçesiyle 1954 yılında bir güvenlik soruşturması geçirmiş ve devlet içindeki güvenlik izinleri iptal edilerek kızağa çekilmiş.
Bu olaydan altmış sekiz yıl sonra, 2022 yılında ABD hükümeti, Oppenheimer’ın güvenlik izinlerinin iptal edilmiş olmasının hatalı bir karar olduğunu açıkladı. Adam yıllar evvel ölmüş gitmiş ne oldu da ABD hükümeti böyle bir karar aldı? Bir de üzerine Hollywood adamı onore edecek böylesi seyirlik bir film yapmış. ABD kamuoyu komünizmden ve komünistlerden nefret eder. Nedir bu ani değişikliğin sebebi? Bir çeşit aydınlanma mı?
Bir arkadaşım, “Batı’nın olumlu bulduğum yanlarında biri şu: Ne kadar hegemon olsa da, kötü şeyler yapmış olsa da her seferinde içeriden muhalif sesler çıkabiliyor ve yanlışlar eleştirilebiliyor.” Bu benim de samimi olarak kabul ettiğim bir durum. Fakat Oppenheimer’ın gündeme gelmesiyle ile ilgili gerçeğin farklı olduğunu düşünüyorum. Bence bunun küresel kapitalistlerin uygulamaya çalıştıkları “Paylaşım ekonomisi” projesiyle ilgisi var. Paylaşım ekonomisi projesiyle insanlar, tıpkı komünizmdeki gibi mülksüzleştirilmek isteniyor. “Boş ver ev bark sahibi olmayı. Ne kadar dar bir düşünce bu… Sat evini barkını dünyayı gez. Ufkunu genişlet biraz…” Şimdiki moda bu…
Birileri “Aslında Opphenheimer gibi komünistler ve mülksüzleşmek o kadar da kötü şeyler değil. Hatta doğru olan devlet değil, Oppenheimer gibilerdi.” mesajını veriyor.
Yalnız geçmişteki komünist rejimler, ulusal devlet formatındaydı. Mülk ulusal devlete aitti ve devlet ulus için yani insanlar için vardı. Paylaşım ekonomisi ve bu yeni formatlı komünizm projesinin ardında ise ulus devletler değil küresel sermaye sahipleri var.
Küresel kapitalistlerin amacı ulusal devletler gibi halka hizmet etmek değil. Nedir peki? Dünyadaki tüm kaynaklara sahip olmak, mümkün olduğunca başkalarıyla paylaşmamak…
Varsın Oppenheimer ’in toprağı bol olsun. Ama bu yeni yeni dillendirilmeye başlanan paylaşım ekonomisi ve mülksüzleşme teranelerine fazla kulak asmamak lazım.