Son yazımda PKK/PYD ile ABD’nin Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki faaliyetlerine dikkat çekmiştim. “Bir şeyler oluyor, bir şeyler olacak. Dikkatinizi çekiyorum.” demiştim. Nitekim helikopter düşürme olayından sonrasında başkaca önemli gelişmeler yaşandı.
Neler yaşandı? Türk SİHA’ları, Süleymaniye’de PYD’nin başı olan Mazlum Abdi’nin konvoyuna saldırdı. Abdi, saldırıdan kurtuldu ama SİHA’lar hedefi ıskaladığı için değil, Abdi’nin yanında üç üst düzey ABD’li asker kendisine canlı kalkan olduğu için.
SİHA’dan atılan mühimmatın tahrip gücü düşüktü ve konvoydaki araçlar yerine araçların yakınındaki çamurluk, yumuşak satıh hedef alınmıştı. SİHA’larda kullanılan hedef güdüm kitlerinin yüksek dereceli hassasiyete sahip olduğunu ve daha güçlü mühimmatlar atabildiklerini biliyoruz. Yani Türkiye’nin bu saldırıyı uyarı amaçlı yaptığını anlayabiliyoruz.
Daha önce Suriye’deki operasyonlarda Türkiye’ye ait mühimmatlar ABD askerlerinin bulunduğu bölgelerin yüz metre kadar yakınında patladığında ABD kamuoyu ayağa kalkmış, “Türkiye, askerlerimizin can güvenliğini tehdit ediyor.” demişti. Bu seferki olayda, ABD askerlerinin çok daha yakınında, üstelik doğrudan hedef alınarak bir patlama olduğu halde ABD yetkilileri yalnızca “Saldırıyı kimin yaptığını soruşturuyoruz.” demekle yetindiler. Çünkü Türkiye’nin mesajını aldılar: “Ey ABD, iş öyle bir noktaya geldi ki artık seni bile tanımam. PKK/PYD’ye destek vermeye devam edersen askerlerini de vururum.
ABD’li yetkililerden, “DAEŞ ile mücadele kapsamında bölgedeki müttefiklerimizle dayanışmamız devam edecektir.” açıklaması geldi.
Bunun üzerine Türkiye, Talabanilerin kontrolündeki Süleymaniye’den kalkan uçaklara hava sahasını kapattığını bildirdi. “Havaalanının PKK’nın, dolayısı ile de terörün aksiyonlarının odağı haline gelmesi” idi. Bu durumda Batı’dan gelecek ve Süleymaniye’den Batı’ya gidecek uçaklar, fiilen savaşın devam ettiği, önemli kısmının Rusya tarafından kontrol edildiği Suriye hava sahasından geçmeleri gerekecek.
Türkiye, PKK’nın kontrolündeki bölgelerde deyim yerindeyse kuş uçurtmuyordu. Kafasını çıkaran PKK’lı SİHA’lara yem oluyordu. Üst düzey PKK/PYD’liler, MİT operasyonlarıyla etkisizleştiriliyordu. Bunun üzerine ABD, helikopterler vererek, Süleymaniye Hava alanını kullandırarak, PKK/PYD’lileri havadan daha emniyetli biçimde mobilize etme yolunu denedi. Fakat Türkiye, hem o helikopterleri vurarak hem de hava sahasını kapatarak, bölgedeki hava sahasının da önemli ölçüde kontrolünde olduğunu hissettirdi.
Pek çok kişide, “ABD’nin sınırsız güce sahip olduğu” algısı mevcut… Fakat Mazlum Abdi’ye düzenlenen SİHA saldırısı gösterdi ki Türkiye’nin bölgedeki ABD askerlerini gafil avlayabilme kapasitesi var.
Aslında bu saldırı, Türkiye’nin bölgede rekabet halinde olduğu İran’a da bir mesaj… ABD ve İsrail, İran, Irak ve Suriye’de pek çok İranlı asker ve bilim adamına SİHA’lı suikast düzenleyerek öldürmüştü. Tıpkı Türkiye’nin Süleymaniye’deki operasyonu gibi... İran dünyadaki önemli İHA/SİHA üreticilerinden biri olmasına rağmen ABD ve İsrail’e aynı yöntemle karşılık veremediği için pek de etkili olamayan orta menzilli füzelerle yanıt vermekle yetinmişti. Yani İran’ın SİHA kabiliyetleri Türkiye ile aynı düzeyde değil.
ABD ve İsrail, Irak’ın doğusundan, Hatay ve İskenderun’u içine alan bir coğrafyada bir Kürdistan devleti kurmak istiyor. Üç büyük Kürt grup olan PKK/PYD, KYP (Talabaniler) ve KDP (Barzaniler) de bunu istiyor. ABD bu üç grubu eşgüdümlü olarak kullanmak istiyor. Fakat coğrafi olarak Türkiye’ye yakın olan Barzanilerin Talabanilerle ve PKK ile arası gergin. Talabaniler ise coğrafi ve siyasi olarak İran’a ve PKK’ya yakınlar. Bir araya gelmeleri oldukça zor görünüyor.
Bu üç grup bir araya gelse de; ABD’den 15 milyar dolarlık, binlerce konteynerlik ve binlerce uçaklık mühimmat ve ekipman alsalar da o projenin tutması mümkün değil. Sınırlarımıza yığılmış bunca silah, teröristlere verilmiş bunca eğitim, bunca kollama… Bütün bunlar sadece gözdağı vermek için falan değil, günü geldiğinde bize karşı kullanılmak için… Ama işe yaramıyor işte, yaramayacak.