Türkiye’nin Seçime ve deprem felaketine odaklandığı şu dönemde PKK/PYD’de ve ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde bir takım hareketlenmeler var. Pek çoğumuzu farkına vardı.
5 Martta ABD Genel Kurmay Başkanı Mark Milley, 8 Martta CENTCOM komutanı Kurilla, Suriye’de PYD/YPG yetkililerini sıra dışı ziyaretlerde bulundular. PYD Eş Başkanı Salih Müslim, “Bu ziyaretler sürecek.” dedi. Sebep? DAEŞ ile mücadelede PYD’ye destek olmak, bölgedeki ABD askerlerni denetlemek… Türkiye tepki gösterdi, ABD Büyükelçisi Dışişler Bakanlığına çağrıldı, izahat istendi.
Bu arada ABD Savunma Bakanı Lloyd Auistin de bir Ortadoğu’ya sürpriz bir ziyareti yapmaya başladı. Irak’a, Erbil’e gitti. Mevzu neydi? Koalisyon güçlerinin DAEŞ’i tamamen bitirmesi… İyi tezgah…
İçinde bulunduğumuz ay içerisinde en garip olay bu ziyaretler değildi. Neydi? Suriye, Haseke’den kalkıp, Irak, Süleymaniye’ye giderken, Dohuk’ta düşen helikopter çok enteresan bir durumu ortaya koydu.
PYD’ye bu helikopteri kim vermişti? O helikopterde neden hem PYD hem de PKK yetkilileri bulunuyordu? Süleymaniye, Talabanilerin kontrolünde olan bir şehir fakat PKK’lıların kendilerini en rahat hissettikleri şehirlerden biri.
Helikopter düştü mü? Düşürüldü mü? Refakat eden ikinci bir helikopter olduğu ortaya çıktı. Bu ikinci helikopterdekiler, düşen helikopterdekilere ulaşmaya çalışmak yerine olay mahallinden kaçmış. Demek ki diğer helikopterin düşme sebebi bir kaza değilmiş, düşürülmüş. İkinci helikopterdekiler kendilerini tehlike içinde gördüklerinden kaçmış olmalılar.
O zaman Kim düşürdü? Niye kimse bu helikopterin nasıl düşürüldüğünü sorgulamak istemiyor? Diğer helikopter de düşürüldüyse niye kimse nerede olduğunu bulmak istemiyor? İçinde pek çok çelişki barındıran bir durum…
PKK’dan “Diğer helikopter de düşürüldü, Türkiye düşürdü.” açıklaması geldi. Ama sonradan anlaşıldı ki ikinci helikopter, Türk Ordusunun harekat düzenlediği Gara bölgesine inmiş. Vurulma korkusu olduğu için de tekrar havalanamamış.
Peki, bu olay, ABD’nin Savunduğunun aksine PKK ile PYD’nin ilişkide olduklarını, aslında aynı şey olduklarını kanıtladı mı? Kanıtladı. Sonrasında, “Kim verdi bu helikopterleri PYD/PKK’ya kardeşim?” sorusu geldi. Helikopter Fransız yapımıymış. Fransızlar, “Kime verdiğimizi bilmiyoruz, söyleyemiyoruz, kem küm.” dedi. Hani şu hafta sonu bazı PYD’lileri Paris’e çağırıp onur madalyası takan Fransızlar…
Sonra etrafta şöyle bir söylenti dolanmaya başladı: “ABD, Fransa’dan 8 helikopter almış, bunları KBP’ye, ikisini PKK’ya kullandırtmak şartıyla vermiş.” Konu pentagon sözcüsüne sorulunca sözcü gergin bir ifadeyle, “ Kelimelerimi seçerek söylüyorum; konunun bizimle ilgisi yok.” dedi. Ortada şüpheli bir durum yoksa öyle kelimelerini falan seçmeden, doğrudan doğruya “Biz vermedik” desene. Zaten PYD’ye 40 bin konteyner, 5 bin uçak dolusu mühimmat/ekipman vermedin mi?
Bu iş patlak verince birden başka bir olay daha oldu, sanki birileri gündemin değişmesini istiyordu. Suriye, Cinderes bölgesi Suriyeli muhaliflerin kontrolünde bir bölge. Burada 4 Kürt öldürüldü. Sonra PYD, PKK, SDG, KDP, KYP koro halinde öldürülenlerin sorumlusunun Türkiye, katillerinin de Suriyeli muhalifler olduğunu söyledi, protestolar başladı.
Bu arada Irak Başbakanı Türkiye’ye geldi, Erdoğan ile görüştü. Kuraklık sebebiyle Fırat’ın debisi düşmüş, Türkiye barajlarda tuttuğumuz suyun bir kısmının salıverilmesini konuşmuş. Yani Dohuk’a düşen helikopter falan mevzu olmamış. 3 Martta Türkmen Cephesi’nin önde gelen isimlerinden Ahmet Tahir Kerkük’te bir suikast sonucu öldürülmüştü. Irak Başbakanı’nın Türkiye gezisi sonrası, Irak istihbaratı yeni suikastler olabileceği yönünde duyumlar alındığını belirtti ve Irak Türkmen Cephesi’ne ve mensuplarına ait binalar çevresinde geniş koruma tedbirleri aldı.
Evet, hepsi 20 gün içerisinde oldu, aynı bölgede. Bir şeyler oluyor, bir şeyler olacak. Dikkatinizi çekiyorum.