İç siyaset hakkında yazmaktan pek hoşlanmıyorum. Fakat yaklaşmakta olan seçim ve deprem sebebiyle bu ara sürekli iç siyaset hakkında yazdım. Yeniden dışarıyla ilgili yazmaya dönmek istiyorum.
Bankalar batıyor, Trump ve İmran Khan gibi liderlerin hapsedilme riski ülkelerinde karışıklığa neden oluyor. Fransa’da, İran’da İsrail’de halk huzursuz; hükümetler sallanıyor. Rusya, ilkbahardaki büyük Ukrayna saldırısına, Ukrayna ve Batı ise yeni savunma hattını tahkim etmeye hazırlanıyor.
Fakat seçim öncesi iç siyasetle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Çünkü bunun sıradan bir seçim olmayacağını hepimiz biliyoruz. Peki, nedir aklımdaki seçim senaryosu? Aslında önceki yazılarımda bunu büyük ölçüde anlatmıştım: Ben 1999 depremi sonrası iki taraftan da siyasi partilerde büyük ölçüde çözülmeler ve tasfiyeler bekliyorum. İyi Parti masaya geri dönmeseydi bu tasfiye süreci belki önce muhalefette başlayacaktı. Fakat bu olmadı. O yüzden bu sürecin seçimden sonra öncelikle AKP’de olmasını bekliyorum. Neden? Çünkü Millet İttifakının meclis çoğunluğunu elde edeceğini, AKP’nin seçimin kaybedeni olacağını öngörüyorum.
Yirmi yılın sonunda beni yağ bağlamış, hantallaşmış, üzerinde sineklerin uçuştuğu, hatta konak yapıp yumurtalar bırakılmış bir bedene dönüştü AKP. Gezi Olaylarına kadar başarı hanesinde yer alan ekonomi yönetimi artık başarısız bulunuyor. İlçe başkanlarının bakan kadar etkili olduğu, her için telefonlarla hal yoluna sokulduğu, sistemsizliğin ve kayırmacanın olduğu seneler… Oysa daha sene önce, 15 Temmuz döneminde halkın desteği %60’ların üzerindeydi. İki yıldır süre yüksek enflasyon sürecinde pek çok kişi haksız kazançlar elde etti. Vatandaşın canı yanarken, “Yapanın yanına kar kalmayacak” ya da “Bu defa cezasız kalmayacak demenin ötesine gidemediniz. Ee, o zaman artık geçmiş olsun.
Gelelim Muhalefete… Altılı masayı bir araya getiren şey nedir: AKP’yi ve Erdoğan’ı yenmek. Bu gerçekleştiğinde bir arada kalmaya devam etmelerini sağlayacak şey nedir? Daha seçim öncesinde bile, henüz paylaşacak bir şey yokken dağılma noktasına gelindiyse… Son yirmi yıl AKP’nin yaptıkları tartışılır. Ama muhalefetten “yaptırmayız, istemezük” sözünden başka ne icraatı var? Alternatif olabilmek için hangi projeyi üretti. “Artık denenmemişi deneme zamanı geldi.” diyenler var. Allah aşkına bunlar mı denenmemiş? İyi Parti’nin lideri, terörün zirve yaptığı dönemde iç işleri bakanıydı. İkinci adamı 1999 depreminde Bayındırlık ve İskân bakanıydı. Berbat bir bakandı, o da şaibelerle anıldı. Karamollaoğlu’nun Sivas belediye başkalığı dönemi desen Madımak Olayı… “Kılıçdaroğlu” desen SSK performansı ve on yıllık CHP Genel Başkanlığı performansı ortada. Davutoğlu’nun Başbakanlığı zamanında Rusya ile savaşın eşiğine gelmemiz… Bunlardan da bir cacık olmaz.
Gelelim liderlere… Yazının başlığında da belirttiğim gibi seçim senaryom değişti. Deprem ve sel felaketlerinden önce “Meclis çoğunluğunu Millet İttifakı alır. Başkanlık yarışını ise Erdoğan kazanır.” diyordum. Fakat artık Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanma ihtimalinin güçlendiğini düşünüyorum.
BU seçim doğrudan doğruya Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun liderliklerinin ve iradelerinin sınandığı bir seçim olsaydı, “Erdoğan kazanır.” derdim. Ama Bu öyle bir seçim değil. Öncelikle konjonktürün etkisinin en üst seviyede olduğu bir dönemdeyiz. Yüksek enflasyon, depremler, sel… Erdoğan’ın, AKP’li bakanların ve bazı belediye başkanlarının bir ayağı afet bölgesinde… Seçime asılamayacaklar. Hala şaşkınlar, hala yetemiyorlar ve yorgunlar.
Muhalefet, Akşener’in masadan ayrılmasıyla yıprandı. Belki HDP-Kılıçdaroğlu görüşmesi de spekülasyonlara sebep olur. Ama o kadar, seçimlere kadar daha fazla yıpranmaz. Ama bir yandan afetlerin yaralarını sarmaya çalışırken diğer yandan enflasyonu dizginlemeye çalışan AKP ve Erdoğan bu süreçte daha fazla yıpranabilir.
Peki, diyelim ki Kılıçdaroğlu/Millet İttifakı iktidar oldu; sonra ne yaşanır? Öncelikle Kılıçdaroğlu ile Akşener arasında husumete varan bir öfke var. İdeolojik olarak yan yana durmaları çok zor. Ben başkan olması durumunda Kılıçdaroğlu’nun masadakilerden uzaklaşıp, HDP’ye daha şimdikinden yakın bir noktada konumlanacağını düşünüyorum. Hatta HDP tarafından dillendirilen özerklik ve federasyon gibi kavramlara yaklaşacağını düşünüyorum. Bunlar, ABD’nin ve AB’nin de desteklediği söylemler. Ama Kılıçdaroğlu bu yoldan giderse o koltukta bir yıl bile kalamaz ve bu günün muhalefetinin tasfiye süreci de o zaman başlar. Sonra ne mi olur: İyi olur.
Ben bir kâhin değilim. Bunlar da bir senaryodan ibaret. Zaman bize bu senaryonun ne kadarın doğru, ne kadarının yanlış olduğunu gösterecek.