Mevzuya girmeden önce birkaç kavramın üzerinden geçmekte fayda var. İslam âlemindeki “hikmet”, Hıristiyanlıktaki “sophia” ve Yahudilikteki “hokhmah” bilgeliği, sağduyuyu ve idraki ifade eder. Hakikati aramak insanın tanrısına karşı sorumluluğudur. Günümüzde ise hakikatin iyice bulanıklaştığını, algıların yönlendirilmeye çalışıldığını anlayabiliyoruz. “Post-Truth” terimi Oxford’un 2016’da seçtiği yılın kelimesi… Peki, bu kelime neyi ifade ediyor? “Nesnel gerçeklerin kamuoyunu şekillendirmede, duygu ve kişisel inanca hitap etmekte yeterli olmadığı” durumları… Yani ortada hakikat varken toplum(lar) başka, yanlış inanç ve düşüncelere sahip oluyor. Burada Hitler’in propaganda bakanı Joseph Goebbels’in şu sözünü hatırlamakta fayda var: “Yeterince büyük bir yalan söylerseniz ve bu yalanı sürekli tekrar ederseniz insanlar sonunda bu yalana inanmaya başlayacaktır.” Bu sözü ilk duyduğumda “İşte saf kötülük budur.” demiştim. “Şeytanın avukatlığı değil, bizzat aldatan, şeytan olmaktır bu.”
Fakat Goebbels’in sözü, şu pek havalı “Post-Truth” teriminin yanında daha masum kalıyor bence. Çünkü Nazi döneminde en etkili iletişim araçları radyo ve gazeteydi. Radyo sahibi olmak belli bir gelir düzeyine, düzenli gazete okumak ise belli bir kültür seviyesine sahip olmayı gerektiriyordu ve Goebbels’e göre yalana inandırmanın koşullarından biri, o yalanın yeterince büyük olmasıydı.
Oysa bugün insanlar her türlü yalana inanabiliyor. Çünkü günümüzde iletişim araçları çok daha çeşitlendi, her kesim için ulaşılabilir durumda ve yalan daha yaygın.
OTORİTE KİM?
Basın yayın ve sosyal medya hep aynı ellerde toplanmış durumda. Belli büyüklükteki medya ve sosyal medya kuruluşlarının patronları güçlerinin farkında… Doksanlı yılların ortalarında, başbakanlığı sırasında Mesut Yılmaz’ı elleri ceplerinde, pijamalarıyla (!) karşılayan Aydın Doğan’ı hatırlayanlarınız vardır. Rahat tavırları, kendinden memnun halleri…
Burada, hala bir süper güç olarak kabul edilen ABD’nin Başkanı Trump’tan bahsetmek lazım. Geçenlerde CNN icra kurulu başkanı Jeff Zucker’in Trump’a “CNN olmadan seçimi asla kazanamazsın.” dediği ortaya çıktı. Adam ABD başkanı ve sürekli CNN’in, NBC’nin kendisi hakkında yalan yanlış haber yaptığından şikâyet ediyor. Daha önce de Twitter kendisine sansür uygulamıştı, hatırlarsınız. Bu durum insanın aklına “Kim kimi kontrol etmeli? Gerçek otorite kim?” sorularını getiriyor. Ortada bir yanlışlık olduğu gayet açık...
BAŞKA TUHAFLIKLAR
Her birimizin elinde akıllı telefonlar var. Akıllarımız ise o telefonlardaki sosyal medya mecralarının içerisinde, iyice bulanıklaştırıldıkları sanal âlemlerde. “hakikat-ötesi” sorunu sadece siyaset ile ilgili değil. Mesela daha fazla popüler olmak için ya da gerçek tarihi sahteleştirmek için de kullanılabiliyor medya ve sosyal medya. Bu aralar sinirimi en çok bozan iki örneği de paylaşmak istiyorum sizinle: Ülkemizde dizi oyuncularının önemli kısmının, şüphe uyandıracak ölçüde fazla takipçisi var sosyal medyada ve bu takipçilerin bir kısmı mesela Brezilya’dan. O oyuncular için ölüyor Brezilyalı hayranları ve aralarında Türkçe konuşuyorlar.
Ya da mesela Suudi Arabistan’dan birileri Türkiye’nin gizli tarihini, ekonomisini çok iyi biliyor, bu bilgileri de sosyal medya hesaplarından paylaşıyorlar. Siz de şaşıp kalıyorsunuz. Türkiye’nin İsrail’i 1949 yılında tanıdığını, aralarındaki ticaret hacmini falan anlatıyor ve bunu eleştiriyorlar. Ama ne hikmetse Abdülaziz el-Suud’un İngiliz komutan Perxy Cox’a imzalayarak gönderdiği mektuptan, Bugünkü Kral’ın ve veliahdının İsrail ile gizli görüşmelerinden ve İsrail’in ülkesine İHA satışı yaptığından hiç haberleri yok.
NE YAPILMALI?
Yukarıdakilerine benzer yüzlerce duruma şahit olmuşsunuzdur. Hatta zaman zaman sizin de “Bu böyle olmamalı.” dediğinize eminim. Peki, hepten kötü mü medya, kapatılmalı mı? Elbette ki hayır… Hepimiz biliyoruz ki haber almak en temel hürriyetlerden biridir. Ayrıca biz de dâhil kendimizi ifade etme imkânı buluyoruz bu mecralardan. Sosyal medya üzerinden paylaşımda bulunmak insanlar için artık bir var olma biçimi haline geldi.
Peki, ne yapılmalı öyleyse? Basın yayın ve sosyal medya üzerinden hakikat kalpazanlığı yapılması nasıl engellenebilir?
Birkaç yüzyıldır hukuk ve teknoloji sermaye eliyle gelişti. Doğal olarak sermayenin oluşturduğu bilgi zamanla devlet erkinden fazla hale geldi. Ayrıca sermayenin siyaset içerisinde lobi gücü de göz ardı edilmemeli. Bu lobi gücü siyasetin finans ve medya ile ilgili alınacağı kararlar üzerinde fazlasıyla etkili oldu. Sonuç olarak yıllar içinde medya denetimi konusunda kasıtlı olarak hukuksal bir boşluk oluşturuldu.
Ülkemizde RTÜK’ün ötesinde denetim mekanizmalarına ihtiyaç var. Bu durum diğer devletler için de söz konusu. Ulus devletler bir araya gelerek ulusal ve uluslararası medya ve sosyal medya kuruluşlarının denetimi konusunda daha fazla bilgi alışverişinde bulunmalı. Tıpkı deniz hukuku ya da savaş hukuku gibi, medya hukukuna da uluslararası standartlar getirilmeli. Ayrıca siber güvenlik konsepti genişletilmeli, bu kuruluşlar üzerinden devletlerin aleyhine oluşturulan yanlış algıların dağıtılması için daha fazla işbirliği yapılmalı. Bunu yaparken elbette ki medyanın siyaset ya da toplum içindeki yanlışları ortaya koyabilme gücü ortadan kaldırılmamalı.