Yetmişli yıllarda doğmuş bir kuşağın çocukları olarak, büyüdüğümüz dönemle bugünün ebeveynlik anlayışı arasında derin bir uçurum olduğunu fark etmemek mümkün değil. O yıllarda ailelerin bize yaklaşımı çoğu zaman sert, mesafeli ve duygusal ihtiyaçları gözetmeyen bir yapıdaydı. Sevgi vardı ama gösterilmezdi; ilgi vardı ama ifade edilmezdi. Çocuk olmanın değeri, ancak “uslu durmak” ve “yük olmamak” üzerinden tanımlanırdı.
Bugünün çocuklarına baktığımızda ise tablo bambaşka. Adeta aradan yüzyıllar geçmiş gibi, ebeveynlik anlayışı kökten değişmiş durumda. Çocuklar artık daha görünür, daha dinlenen, daha önemsenen bireyler olarak yetişiyor. Onların duyguları, ihtiyaçları, merakları ve sınırları ciddiyetle ele alınıyor. Bir nevi, bizim neslin çocuklukta alamadığı şefkat, yeni neslin üzerine bolca seriliyor.
Aradaki bu büyük fark, aslında sadece ebeveynlik anlayışının değişimi değil; toplumun, iletişimin, ekonomik şartların ve psikolojik farkındalığın dönüşümünün bir sonucu. Bizler, değersizlik duygusunu normalleştirerek büyüdük. Bugünün çocukları ise değerli olduklarını bilerek büyüyor.
Bu yüzden farklı jenerasyonların “zaafiyeti” de farklı.
Bizim neslin zaafiyeti: Kendi değerine geç uyanmak.
Yeni neslin zaafiyeti: Aşırı değer verilen bir ortamda sınırları zorlayabilmek.
Her iki tarafın da kendine göre kırılganlıkları var.
Ama en büyük dönüşüm şu:
Artık çocuklar birey olarak görülüyor ve bu, toplumun geleceği için önemli bir kazanım.
Yorumlar 1
Kalan Karakter: