Antep'ten ötedir Maraş'ın yolu,
Geçmez oldu burdan gardaşın yolu,
Kapımı çaldı da bir kara haber,
Kırıldı gönlümün kanadı kolu.
N’oldu gardaş n’oldu yolda mı kaldın?
Doluya mı düştün, darda mı kaldın?
Ölem gardaş ölem bağrımı yaktın...
Dostlar; sohbet sadece gülümsemek ve güzel şeyler konuşmak değildir. Sohbet, bazen de kanayan yaralarımızı da konuşmak, pansuman etmek içindir. Unutturmasa da rahatlatır dost sesi, dostların sesi.
Yukarıdaki türküyü bir çoğumuz ezbere biliyoruz ancak ne kadar derin ve detaylı dinliyor ya da söylüyoruz düşünmeden edemiyorum.
Yüreğimizi, yürekleri yakan, yakması gereken derinlikte bir türküdür.
Geçen yıl bu zaman tıpkı bu özümüz türküde geçtiği gibi, Gaziantep'i Kahramanmaraş'ı da içine alan büyük yıkıma sebep olan çok büyük bir deprem felaketini yaşadık ülke olarak. Bir yılı oluşturan oniki ay içinde en kısa ay olan Şubat ayı olması ayrı, kısa olması yanında kış mevsiminin de şiddetini en çok hissettiği ayrıca üzdü herbirimizi. Kışı yükleyen Şubat ayı ve yıkıma sebep olan o şiddetli deprem felaketi.
Ülkemiz için en acı ve en uzun gece olarak tarihe not düşen bu afet ile ilgili sizlerle hasbihal etmek istiyorum bugün. Ne dersiniz?
Biliyorum hayır demez Haberler Türkiye okurları bana. E o halde kahveleriniz de hazırsa buyurun köşemin en başı sizlerin..
Doğal afetler rahmettir. Doğal afetler ayettir ve yeryüzünün şekli için, nefes alması için de gereklidir, gerekliliktir!
Öldüren ise yanlış ve kötü yapılaşmadır!
Evet geçtiğimiz yıl asrın felaketi, ülkemizin güneyinde yer alan Kahramanmaraş Pazarcık ilçesi merkezli gösterdi bizlere yüzünü! yüz binlerce insanımız maalesef bu felâket sonucu yıkılan binaların enkazları altında kalarak ayrıldı aramızdan!..
Sağ kalanlar ölmekten beter oldular! Öyle ki, kimi sevdiklerinin cenazesini bulmanın buruk sevinciyle, kimi ise hala aramakta oluşun anlatılmaz , anlatılamaz üzüntüsü ile hepimizin derdi, tasası..
"Yeter ki yeri belli olsun" derdiyle dualar ile ölüsüne kavuşmak isteyenler ve daha neler neler, ahh...
İçinde bulunduğumuz Şubat ayı ve bu yıl sene-i devriyesi bu felaketin..Evet bir koca yıl geçti üzerinden ancak daha dün gibi aklımızda her saniye şahit olduklarımız!
Nasıl unutulur ki o feryad, o figan? Binlerce hazin hikâye aah... Keşke ibret olsaydı ölüm adlı ebediyete göç hepimize ve keşke ölüm yeterdi diyebilseydik gerçekten muhakkak yaşanacak nihai son olduğu bilinciyle yaşamayı başarabilsek!
Biz necip bir milletiz evet ve bunu ülke olarak bir kez daha gösterdik tüm dünyaya! Adeta seferberlik ilan ettik çoluk çocuk, genc yaşlı.
Herkes ama herkes bir şeyler yapmanın derdindeydi!
Ne hikayelere, ne anlatımlara şahitlik ettik öyle değil mi?
Koskoca tırı hız ibresini umursamadan son gaz kullanan şoför kardeşimizi,
Hastane bebek bakım odasında kendi canını hiçe sayan hemsire kardeşlerimizi,
Ellerini iş makinası yerine kan revan koyan yurdumun tertemiz yürekli vatandaşları,
Arama kurtarma ekiplerine emanet Allah'ın sessiz kullarım diye işaret ettiği köpeklerimiz,
Tüm şehirlerden grup grup yollara düşen insanlarımız,
Tırlar dolusu vatandaşların elden ele değil yürekten yüreğe topladıkları koliler ve daha neler neler..
Gurur duydum, gurur duyduk ve duyacağız..
Peki ancak sadece vatandaşlarımız da mıydı bu yaşanan felaket sonucu kaybedilen canların sorumluğu? Umarım herkes Allah'ın sesi olan vicdanına kulak verir bu anlamda.. çünkü o asla yanıltmaz ve ona kulak verilirse mutlaka doğruyu duyar, doğruyu görür insan!
"Bazen zihninde tüm düşünceler bir postal ağırlığın da yürür"
Umarım ki herkes doğruyu yanlışı objektif ayırabilir hayatın her anında!
Şanlı tarihimize bakınca bu anlamda müthiş eserlerimiz var atalarımızdan yadigar. Az evvel açtım Google amcayı ve bu eserlerin belki de en ünlüsü olan Selimiye camisinin ne zaman ve ne şartlarda inşa edildiğine baktım..
Yapımına 2.Selim'in emri ile 1568 yılında başlanan caminin inşası binlerce kişinin yoğun çalışması ile yedi yıl sürmüş ve 1575 yılında tamamlanmış.
Bu örnek eser bunca doğal afete şahitlik etmiş bir yapı ve bunca yıl nasıl ayakta kaldı demeden edemiyor insan öyle değil mi? Cennet mekan mimar Sinan ne kullandı neye dikkat etti de bu kadar sağlam ve daha dün inşa edilmiş gibi asırlık tüm heybetiyle duruyor karşımızda?
Düşünce Japonya teknolojide ne kadar önde görüyoruz. Yakın zamanda 9.2 şiddetinde bir deprem ile sallandı ve bunu da çok sık yaşayan bir ülke! İlahi kudret hiç bir topluluğa iltimas geçmez! Sonra öğreniyoruz ki, O Japonya; Cennet mekân mimar Sinan'ın yolunu tercih etmişler!
Bizim bize ait değerimiz o koca Sinan'ı biz neden örnek almadık, almıyoruz?
Hemen her gün bilmem kaç şiddetindeki ruhani depremleri okuduğumuz şahit olduğumuz artçı sarsıntıları bu kötü gidişat içinde ne yapacağız sizlere soruyorum?
TV'lerin gündüz kusaklarına, dizilere, haberlere ne kadar düşünerek bakıyoruz gerçekten?
Sosyolojik, psikolojik ve ahlâkî çöküntülerde birer deprem, birer artçı sarsıntı değil mi dostlarım? Bana göre ve benim gibi düşünenlere öyle eminim!
Her gün bunların muhasebesini yapmanın derin sancısını çeken biz ve bizim gibi insanların; az evvel öldüren zamanın katili insanın, şimdiyi katledecek olan seri katil olacağını bilenler hariç şaşırması için düşünmesi gereken ancak düşmeyi unutan kocaman sığ bir kalabalığın içinde nefes alıyoruz!
Bu zihinlerde yaşanan psikolojik depremin aslolan sebebi değil mi?
Bunca soru soran zihinlerimiz cevaplarını da veriyordur muhakkak, verecektir. Bütün mesele, cevapları alınca ne yapıyoruz? Sorusu. Herkes bireysel cevabını verecektir elbette. Bu kardeşiniz kendine sorduğunda aldığı cevapla bir hadisi şerife sarılıyor. Şöyle diyor âlemlerin nuru efendimiz (S.A.V)
"Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin.."
İşte ben de bu anlamda gücüm ölçüsünde yazıya, yazılarıma döküyorum içimden geçenleri içinizden geçirdiklerinizle el ele tutuştuğumu düşünerek.
Velhasıl dostlarım; vatan bizim, bayrak bizim ve coğrafyamızda aynı yaşadığımız sorunlar da.
Bu hasbihalimiz umarım ki çocukluğumuzda oynadığımız hani şu kulaktan kulağa oyunu gibi kulaktan kulağa, yürekten yüreğe tesir etsin dilerim.
İlahi kudret 300 küsur ayette akletmeyi söylüyor ve yukarıda da bahsettiğim toplumun artçı sarsıntıları için bakın rabimiz ne buyuruyor Rad süresinde;
"Bir toplum inanç ve davranışlarını değiştirmedikçe, Allah da onların durumunu değiştirmez.”
Bu sohbetimizde cevabı içinde olan sorularla dolu bir yol yürüyelim istedim. Umarım benim kadar memnunsunuz herbiriniz. Açıkçası ben çok keyif aldım ve sizlerde alın dilerim. Eminim ki sizlerle aynı frekansta buluşuyoruz. Sizlerden o sinerjiyi aldığımı hissetmesem asla böyle heyecanla yazamazdım inanın.
Ve bu nefes bu tende olduğu sürece burada siz dostlarımızla istişare etmeye devam edeceğimizden zerre şüphem yok.
Çünkü bizler sadece Şubat'ta değil her nefes üşenmeden düşünen ve düşünerek yürüyenlerdeniz öyle değil mi?
Allah'tan hepimiz için hem doğal ,hem ruhani depremlerimiz den korunmak için akıl gücü, akıl duruluğu istiyorum, istemeye devam edeceğim.
Son olarak her birinizi saygıyla selamlıyor ve her birinizi ayrı ayrı en güzele emanet ediyorum.
Görüşmek üzere, dua ile..
Asu Atasoy
Ne şahane bir anlatım yüreğine sağlık
Bu güçlü kalemin elinden yine güzel bir yazı