"Beni bu dertler oyalar, aldırma gönül aldırma..." de dur! Dünya hassas kalpler için gerçekten cehennem.
Neden hemen herkes "Uyan ey akıl, ey vicdan, ey insanlık!" diye bağırmamamak için zor tutuyor kendini? Rahmetli üstat Sezai Karakoç gibi illaki bağırmak mı gerek?
Ne zaman kelimelere sığmadık,
O zaman yazmayı seçtik..
Belki yazarak suskun yüreklere ulaşır ve karşılıklı oturup konuşmak mümkün olmasa da dert ortağı oluruz, oluyoruz kim bilir..
Düşünmek aklın ibadeti diyen dostlar; hazırsanız bu minvalde başlayalım mı yeni bir yolculuğuna?
Hadi o halde..
Ankara'yı çok sevmem hasebiyle "Bir gün herkes Ankara'lı olacak" espirisini yineliyor ve şöyle sosyal medya ya bakınayım diyorum. Aman Allah'ım bu kadar umutsuzluğa düşeceğim, bunca olumsuzluk içinde bile aklıma gelmezdi yalan yok.. Bir dilber furyası almış başını gidiyor! Bu sözüm ona espiriler ile süslü caps isimli saçmalıklar üzerinden yapılan yorumlar yetmez gibi bir de müzik adı altında bir iki gıy gıy gıcırtı kullanıp dans ettiğini zanneden kızlar, gençler, yetişkinler. Haklısınız yetişememişler! Üstelik yetmezmiş gibi bu saçma danslar için kurs adı altında işletmeler bile açılmış diyorlar. İnanılır gibi değil değil mi? Ancak inanın böyle yahu, açılmış, açılıyormuş!
Özendirilme sebebini hepimiz biliyoruz ancak, özenilmesinin altında yatan sebep ne anlamak imkânsız! "Bu gidiş nereye?" demekten kendimi alamadığım bu dejenerasyon; kentsel dönüşümde yıkılıp yapılan binalar gibi zihinleri de edep, hayâ ve töre ile öze dönüştürmek mümkün olmalı diyorum, diyeceğim.
Kendimi radyasyona maruz kalmış yorgun bir nefes, acılar içinde bir beden gibi hissediyorum. Hani şu dahil olduğu nefesi de bedeni de azar azar, sinsi sinsi yok eden radyasyon!
Konu sadece hemen her saniye önümüze düşen bu benliğine ve kimliğine karşı yozlaşma tercihinde bulunan o dilberler mi? Hayır hayır; konu toplumun her alanına sirayet etmiş korkunç bir dezenformasyon!
Paraya, ancak kolay kazanılan paraya yaraya sebep olacak olsa bile ulaşma isteği, mecburiyeti! Cinsiyet, yaş ve eğitim ayırmadan altı dinamitlenmis temel yargı ve değerlerimiz! Ne tarafa dönsen ucu put ilan edilmiş paraya bağlı!
Yeter bu kadar sosyal medya diyor ve kendi sığınağım olan kitaplarıma yöneliyorum.. biraz okur ve zihnimi bir parça belki uzaklaştırabilirim diye geçiyor içimden. Elime aldığım ilk kitaptan bir bölüm; Çocuk kaçırılıyor ve bir yere hapsedilerek sırasının gelmesini bekliyor. Hangi sıra diye korkarak ilerliyorum sayfaları. Sonra görüyorum ki bir çift minik böbreğe göz dikmiş insan suretinde caniler! Ancak en dehşet verici tarafı da, gözüm yoluyla zihnime saplanan bu korkunç ifadelerin başında hipokrat yemini etmiş bir cerrah var, cerrah yahu hekim!
İçimden; "para hırsı bu kadar mı vampirleştirir, bu kadar mı seytanlaştırır insanı diyorum" yüreğim ağzımda! Kapattım kitabı ve "Yarabbi, bunca kötülüğün zalimliğin içinde biz nasıl masum kalacağız?" Diyorum.
Akşam olup, "hadi bir gün daha geçti" diyecekken, polis sirenleri.. hayr olsun derken, yetmiş yaşındaki bir ev sahibi, kira bedelini yükseltmek istemiş kiracısından. Malum insanlar kazançları ile neredeyse zar zor geçiniyor. Öğreniyorum ki, dört çocuklu bir aileyi tehdit ederek evden çıkarmak istemiş bu yetmişlik emanetçi, özür dilerim ev sahibi! Doğal olarak zor durumda mücadele ederek yaşama tutunan kiracı, kendisinden istenen fahiş zammı nasıl kabul etsin? Etmemiş.. yetmişlik ev sahibi işte o an cinnet halinde gelip tüm aileyi yok etmiş, yok!
Para isimli put, yine devriye geziyor kentin arka sokaklarında!
Değdi mi be dede, değdi mi hayatın yaş yetmiş iş bitmiş dönemecinde bu yaptığına?!
"Aldırma gönül..." diyorduk değil mi? Diyorduk ancak ben de ilave edeyim; "yanlış anlayana aşkolsun" Aşk bile sitem olup bambaşka bir renk oluyor ah..
Toplumda; cinnet, arsızlık, evsizlik, gençlerin boşluğa sürüklenişi ve ifade etmekte zorlanılan günden güne felaket adlı adrese gönüllü gidişata dur diyememek ne feci anlatamam , anlatamıyorum!
Öyle eli kolu bağlıyız ki hepimiz!..
İnsanın mutsuz olması da, umutsuz kalması da kaçınılmaz oluyor değil mi?! Çünkü insan düşünen bir varlık olarak; para isimli bu put amaca giden yolda sadece araç olması gerekirken, tek gaye oldu, oluyor, olmakta! Ve bu iğrenç putun insanlığı getirdiği son duruma bakınca; "Allah'ım sen bizi doğru yoldan ayırmak için önümüze serilen çirkinliklerden muhafaza eyle" diye el açıp dua ediyorum.
Biliyorum umutsuzluk inancımıza göre kabul edilemez.. sabır ver Allah'ım, güç ver Allah'ım, yol göster Allah'ım...
Şöyle bir kıssa okumuştum; akıl hastanesinde doktor hastasının tedavisi hakkında gelinen noktada sözlü olarak bir kontrol yolu seçerek gayet sakin bir ses tonuyla sorar; içerde kaç kişisiniz? Hasta aynı sakinlik ile doktorun gözlerinin içine bakarak cevap verir; bizi boşver, siz dışarda kaç kişisiniz?!
Güzel ülkemin her bir yüreğinin feraha ulaşması için dualar ediyor ve kendi ismimi de bu aciz duanın sonuna mahcup bir çocuk gibi iliştirerek kesiyorum..
Köşemi şereflendiren herkesi, her harfin o kendi ne has tınısı ve saygılarımla selamlıyorum. Görüşmek üzere, dua ile..
Asu Atasoy
Evet... Duanıza eşlik ederken arkasına şunu ekliyorum bu azgın gidişatı normalleştirmekten Rabbime sığınırım. Saygılarımla